Bölüm 8 | Karanlık

2.2K 101 11
                                    

Doğan kendini tutan adamı bir şekilde alt edip üzerime atlamıştı. Yoğunlaşan zaman içinde sisli havayı biriktirmiş mümkünmüş gibi başka hayali bir el tetiğin  üzerindeki elime nazikçe dokunmuştu. Sustum. Tüylerim ürperiyordu. Işıltı dolu bir çift göz bana onu öldürmemem için yalvarırken ellerime yapışık hayali el tetiği çekmişti.

Şok dalgası beynimden bacaklarıma koşarken dizlerimin bağları çözülmüştü. Tüm vücuduma yayılan siyahi gerçekdışı çürükler içime işlerken gözlerimin önüne inen siyah kelepçeler bundan sonraki hayatımı zindana çevireceklerini haykırıyordu. Silah ayağıma düşmüştü. Gözlerim bir kaçış yolu ararken Yankıyı bulmuştu. Elleri dizlerine düşerken ağlamaya başlamıştı. Tutunamayan bacakları onu taşımaktan nefret eder gibi incecik kaldığında kaşları çatılmıştı. Hiçbirşey söylemeden arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Öldüğünü sandığım adamın vücudundan  etrafa yayılan kan gölüne baktım. İçine esir aldığı gözler içinden nasibini almıştı. Bağırdım.

"Özür dilerim!"

Tekrarlayıp durdum. Ama ne yazık, bir özür bu kadar güçlü değildi. Eğer buna gücü yetseydi. Katiller gözlerinin önüne inen perdeyi olduğu yere bırakır, ölüler yakalarına sinmiş kuru toprağı silkeler Dünya'nın başlangıcına ulaşmak ister gibi yeteri kadar geri adım atar ve hiç yaşanmamış hiç yaşamamış gibi davranabilirdi. Ne var ki bir özür bu kadar güçlü değildi. Ellerimdeki silikliği yüzüme bulaştırmadan kalktım.
Doğan, vurduğum adamın nabzını kontrol ediyordu. Günyüzüne çıkarmak istemediğim gerçeklerim kadar acıydı yaptıklarım. Öldürdüğüm zavallı bunu haketmemişti. Beynimde dolanan binlerce tilki tek bir şeyi haykırıyordu. " Sen onu vurmasan o seni vuracaktı. Sen sadece kendini korudun. "

Dinlemedim.  Özür dilemeye devam ettikçe babamın adamları ölünün etrafını sarıyordu. Çok geçmeden babam da burda bitivermişti. İlk işi Doğana bağırmak olmuştu.
"Git burdan Doğan!"

Sadece boş boş bakıyordu. Bir anda üzerime atlamış, tişörtümün yakasını kıvırmıştı. Ama onu alt etmem çok zor olmamıştı. Çok dikkatsizdi. Bunun nedeni gözünün önünde öldürdüğüm adamı olabilirdi. Onu yere yatırıp tüm herşeyin hıncını ondan çıkarır gibi dizimi sırtına bastırdım. İnlemişti. Yankıya baktım. Güçlü durmalıydım. Sanki az önce bir cinayet işleyen ben değilmişim gibi ayağa kalktım. Yankının her hareketini izliyordum. Yavaşça ayağa kalktı ve tekrar yürümeye başladı. Sarhoş gibiydi. Babam onu tutması için yanındaki adama emir verip Doğana döndü.

"Alt kattaki depoya bağlayın." Doğan içinde aynı verdiği emrin ardından kolumdan tutup barın içine itmişti.

"Aşağıya in Bars!"

Yavaş adımlarla siyah ağırlıklı odamdaki yatağıma uzandım. Ne yaptığımın yeni yeni farkına varırken babamı düşünüyordum. Benimle gurur bile duyabilirdi. Beynimden saçma düşünceleri itip kafamı yastığa gömdüm. Gözlerimi kapattığımda benliğime bir ok gibi saplanan görüntüler beynimden silinmeyecek gibi görünüyordu. Pes edip ayağa kalktım. Gardıroptan geçen gizli tünele doğru gidiyordum. Yalpalayarak ilerleyen bedenim hesaplarını ayaklarımdan sorar gibi yüklendiğinde içimde çürümeye devam eden iyiliği kurtarmak istiyordum. Hiç ışığım olmadan uzun tünelde yürümeye başladım. Çarpmamak için karanlık duvarlara elimi sürterek ilerliyordum. Karanlık, karadeliğimin yapamadığını yapıp duygularımı gizleyecekti. Bu düşünce beni oyalarken ayağım birşeye çarptı. Boş tünellerde yankılanan kedi sesi beynimi harekete geçirmişti. Anılarım beynimde film şeridi gibi dolaşırken kediyi elime aldım. Sırtımı duvara yaslayıp olduğum yere yaslandığımda kollarımı tırmalayan kediyi yavaş yavaş okşuyordum. Hırıltıları yankılanırken tekrar ayağa kalkıp odama döndüm. Siyah üzerine orantısız beyazlar serpilmiş gibi duran tüyleri beni hatırlatıyordu. Eski beni. O adamı öldürdüğümden beri artık beyazlarım yoktu. Bir tarafımın hala huzurlu olmasını sağlayan beyazlarım da yok olmuştu. Bu kedi artık benimdi. Kirinden ve tasmasının olmamasından sahipsiz olduğunu anlayabiliyordum. Olanları unutmaya çalışarak kediyi kucağıma alıp arabama doğru ilerlemeye başladım. Kediyi de arabaya bindirip veterinere götürdüm. İtmeye çalıştığım düşünceler beynimi sararken birkaç telefonla bile suçumu örtebileceğimi biliyordum ve benden bekleneceği gibi adamı hiç iz bırakmadan saklamaya çalışacaktım. Veterinere geldiğimde durdum. Beynimin arkalarına ev sahipliği yapan düşüncelerim sonunda beni rahat bırakırken doktor kedimin kontrollerini yapıyordu. Sorduğu hiçbir soruya cevap vermiyordum. Bunun onu sinir ettiğini görebiliyordum. Son sorduğu soruya titizlikle cevap verirken onu süzüyordum. Tatlı bir yüze fakat onu hiç çekici göstermeyen bir vücuda sahipti. Kontrol bittikten sonra güzelce yıkanan kedimi hayvan eşyaları satılan bir markete götürüyordum. Markete girdiğimde dikkatimi çeken siyah deri tasmayı elime aldım. Görevlinin ihtiyacım olan herşeyi getirmesiyle cebimde kalan son parayı bunlara ödemiştim. Eve döndüğümde barın koridorlarında tur atan babam telefonunu kulağından çekmeden bana aşağı kata inmem için yine bağırmıştı.
Beynimi dağıtacak birşey bulmam işime yarayabilirdi. Odamdaki ayıcığı atacaktım. Bu kediye, kedime kor diyecektim. Nedensizce söylediğim isime birde han ekleyince daha etkili olmuştu. Artık onun adı Korhandı.
"Korhan." Dememle kapımda istemediğim halde bekleyen adamlardan biri odama daldı.
"Birşey mi istedin abi?" Söylediklerinden sonra Korhana şaşkınca bakmaya başladı.

"Çık dışarı."

Hiddetim üzerine artarken gözlerimin önü bulanıklaşmaya başlamıştı. Her an başka bir portaldan başka bir kabusa geçecek gibi hissediyordum. Ayaklanıp odadan çıktığımda Korhanın peşimden geldiğini farketmem beni sevindirirken mahkumlarımın yanına uğradım. Doğan hemen konuşmaya başlamıştı.

"Bizi bırakmazsan birazdan olacaklara karışmam!" Beni aptal sanıyordu. Adamlarının hepsi etkisiz hale getirilmişti. Ona sırıtıp arkamı döndüm. Korhanı gözlerimle arıyordum.
"Kedini mi arıyorsun?" Sesin sahibine dönüp yoğun bakışlarımı üzerine diktim. Yankının kucağına kurulmuş bir Korhan beklemiyordum. Yankının konuşmasıyla bağlı olan ellerindeki kalın ipleri tırmalamaya başlamıştı. Bu kedi bana karşı mı geliyordu? Benim aksime kaybolmayan beyazlarına sırıtıp Yankının ellerini çözdüm. Hala ayakları bağlıydı ve burdan çıktığım anda ikisi birden kaçabilirdi. Yankı bileklerini ovuşturup ellerini birkaç defa nedensizce salladıktan sonra Korhanın ilgi çekici tüylerini okşamaya başladı. Onlara sırıtırken Yankının sert bakışlarına maruz kalmam umrumda değildi. Enseme yediğim darbeyle yere düştüm. İstediğim gibi sert vurulmayan ensemi ovuşturup hala yerde uzanmaya devam ettim. Planlı olmazsan kazanamazdın. Ve ben yeterince planlıydım.

YANKININ BAKIŞ AÇISINDAN

Barsın yere yığıldığını görür görmez ayaklarımı çözmeye başladım. Kucağımdaki kedi koşup Barsın yanına gitmişti. Ayak bileklerimi ovuşturmaya vaktim olmazken Doğanın yanına gittim. Barsın Doğanla alıp veremedeği neyse bulacaktım. Doğanında ellerini çözdükten sonra karşımızda sap gibi dikilip Barsa bakan Kağana baktım. Doğanın bu sabah buraya geleceğini biliyordum ve Doğanın gelme demesine karşılık tabi ki de gelmiştim. Kağan Barsdan gözlerini çekip bana döndüğünde gitmemiz için bir işaret yapmıştı. Doğan elimden tutup beni uzun merdivene götürdükten sonra çıkmaya başlamıştık. Bardan elimizi kolumuzu sallayarak gitmemize izin veren Barsın arkamızdan bize öylece baktığını görebiliyordum. Ona baktığımı anlayınca herzaman yaptığı gibi tek yana kıvrılan dudağı ilgimi çekmişti. Bars ayağa kalkıp kollarını birbirine bağladıktan sonra tek kaşını kaldırıp bana bakmaya başladı. Beni çekiştiren Doğana itaat ederek bardan çıktım. Arabaya binip sadece oturdum. Konuşacak bir zaman değildi fakat bunun acısını çıkaracaktım. Sessizce geçen yolculuktan sonra Doğanın evine ulaşmıştık. Evin kapısından girer girmez beklendik fırçalara maruz kalmıştım.
"Ben sana gelme dedim ama senin o dik beynin bazen gerçekten çalışmıyor." Sinirle soluduğu kelimelere kaldırdığım kaşlarımla bakarken cevap verdim.
"Bende sana gitme demiştim ama gittin, ödeştik." sinirle bakarken hiçbirşey söylememesi endişelenmeme sebep oluyordu. Yanına gidip yanağına elimi koydum.
"Sakin ol!" benden sinirli bakışlarını almadan elimi itti. Bunu beklemiyordum. İşte şimdi bitmiştim. Doğanı ikna etmek gerçekten çok zordu. Oflayıp tekli koltuğa oturdum. Orda olanlar hakkında bilmemem gereken  birşeyi bildiğimi anlamıştı. Yukarıdaki odasından gelen su seslerini duyduğumda orda olduğunu anlamıştım. Beş dakika boyunca baktığım siyah duvardan gözlerimi çektim. Su sesinin kesilmesiyle birlikte Doğan belinde ki havluyla odaya girmişti. Yere bakmaya çalışarak konuştum.
"Hiç çıkmayacaksın sandım." Soğuk bir şekilde sorumu cevaplarken saçlarını kurutuyordu.

"Beş dakika durduğuma eminim." Küçük giyinme odasına girdiğinde kafamı yerden kaldırmıştım. Giyinip gelmişti. Odasından çıkmak için hareketlendiğinde hemen önüne geçtim.
"Hep böyle mi davranacaksın?" Tek kaşını kaldırdı.

"Sence de bu soru için biraz erken değil mi? Daha konuşmayalı on dakika bile olmadı."

Başımla onu onaylayıp kapıyı ayağımla kapattım. Tam önüne oturmuştum. Kapıya sırtımı dayayıp onu izlemeye başladım. Gidip yatağına uzanmıştı. Karnını açıkta bırakan tişörtü gözlerimi ordan almama engel olurken ayağa kalktım. Yanına gidip oturdum. Boş boş oturmuş ellerimi çenemin altına sabitleyip desensiz halıya bakıyordum. Sıkılmış bir şekilde pes edip gidecekken ayağa kalkmamla Doğanın beni yanına çekmesi bir olmuştu. İrileşmiş gözlerimle ona bakıyordum. Kolunu başımın altından geçirmişti. Tam olarak yanında uzanıyordum! Gülümsemişti. Ona gülümseyip ayaklarımı da yatağa alarak dizlerimi kendime çekmiştim. İstemsizce sıktığım dişlerimi rahat bırakıp daha rahat bir pozisyona geçmeye çalıştım. Birbirimize öylece bakıyorken gözlerimi tekrar kapatıvermiştim.

"Herşeyi gördüm Doğan. O adamı Bars vurmadı. Aslında o adam vurulmadı! Hepsini sen planladın! Ve ben Barsa karşı durduğun bu oyunda senin parçan olmayacağım!"


SİYAHLI | Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin