Bölüm 42 | Üzerine Yazılmış

385 35 10
                                    

Balmorhea - Remembrance

Kaşları çatılmış orta yaşlı bir adam bana dönüp sinirle ellerini havaya savurduğunda sarfettiği kelimeleri beynimde tartıyordum.

"Sen nasıl insansın ya! Arkadaşınız burda intihar edecek kadar yıkılmışken hala onunla dalga geçiyorsunuz."

Kafasını iki yanına sallayıp sinirle sabır dilendiğinde başımı gökyüzüne diktim. "İntihara kalkışacak birine hiçbir zaman saygım olmadı" diyen babamı taklit ettiğimi biliyordum. Asla masum bir insan olmayı seçmemiştim. Aksine içimde sakladığım kötü huylu canavar derinliklerimden yüzeye ulaşmış tüm ihtişamıyla insanları korkutmaya başlamıştı. Arkadaşlarıma baktım. Bars ve Doğana insanlara olan umursamazlıkları yüzünden çoğu kez kızmama rağmen bende yangınımı umursamazca etrafıma saçmaya başlamıştım. Bars etrafında dolanan adamlarına birkaç emir yağdırırken Dalya zorla arabaya bindirilmişti. Ona acımayı hiçbir zaman seçmeyecektim. O, kendi kendini bu duruma düşürürken benim ona acımamı isteyen masumiyet hiçbir zaman bende baş gösteremeyecekti. Buna izin veremezdim. Yanıma yaklaşan Doğan saçlarımın arasına birkaç öpücük kondurduktan sonra arabaya bindiğinde olduğum yerde durmaya devam ediyordum.

Barsa tekrar diktiğim bakışlarım onun babamı öldürmediğine inandığım zamanlardakiyle aynıydı. Onu bu kadar sorguladığım için hala kendime kızıyordum. Ve sırf bu saflığım yüzünden çoğunun oyunlarına kanıyordum. Elini belimde kaydırarak sabitlediğinde ona bakmamak için direndim. Arabaya doğru ilerlediğinde sadece onu takip ediyordum. Gözlerim o engin köprüde sabitlenirken hala o adamın benim hakkımda söylediklerini düşünüyordum. Arka koltukta yanımda bulunan Barsla ilk defa birimiz şoför olmadan bir arabayla yolculuk yapabilmiştik. Pencereden dışarıya diktiğim bakışlarımla gördüğüm silik ağaç silüetleri beynimin içinde katlı hortumları canlandırıyordu. Açıkta kalan omzuma bastırdığı dudakları ardından belime sardığı koluna ek dizlerime kafasını koymuştu. Hep onunla böyle bir an hayal ettiğimi hatırladığımda suratımdaki huzur dolu gülümsemeye engel olamamıştım. Dizlerimin üzerine baskı yapan başı ve siyah kotum boyunca yayılan yumuşak saçları... Bu an, büyülü bir orman perisinin bu anı yaşamamız için yıllardır dua etmesiyle ancak gerçekleşmiş gibiydi. Dudaklarımdan dökülen narin dizeler yumuşak saçlarıyla birlikte parıldamaya başlamıştı.

"Sen say ki,
Ben hiç ağlamadım.
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi,
Geceleri koynuma almadım ihaneti.
Ve say ki,
Bütün şiirler gözlerini,
..."
Gözlerine baktığımda bir okyanus karşısında kollarımı açmış tüm rüzgarın bedenimi kontrol edercesine beni ordan oraya savurmasına izin vermişim gibi hissetmiştim. Gözleri derindi. Bir masalın kırılgan prensesinin aşkını bulana kadar geçirdiği tüm zamanlarının haram olduğuna inanıp, gerçek aşkı bulabilmek için yüz yıl uyumayı yeğlemesini anlatıyordu. Bir elinde simit diğer elinde silah olan bi ara mahalle çocuğunun içindeki masumiyetine tezat dışındaki rezalete düşen derin gölgeleri, Dünyayı tek kelebeğin kanatlarını okşayan serseri rüzgarın değiştirebileceğini gösteriyordu. Dudakları gergindi. Bir iri okyanusun dalgalarından yoksun halini anlatır gibi gergindi... Dudaklarına dokundum. Kapanan gözleri ve aralanan dudakları ona karşı durmamı imkansız hale getiriyordu. Onu öptüm. Geri çekilip pencereye diktiğim utangaç bakışlarıma karşılık gülümsüyordu dudakları... Senelerdir dalgadan yoksun bir garip okyanusun bir anda üzerine serilen dalgalar kadar özgür hissettiriyordu bu dudak kenarlarındaki kıvrımlar. Yutkunduğunda boğazından aşağı inen küçük yumruyla birlikte elmacık kemiklerine dokundum. Beni izliyordu.
Şiirin devamını getirmeden önce eğilip saçlarının kokusunu içime çektiğimde büyüden nasibimi almış gibi devam ettim sözlere.

"Ve say ki,
Bütün şiirler gözlerini
Bütün şarkılar saçlarını söylemedi."

Cümlelerime eşlik ettiğinde kadifeleşen ses tonuyla birlikte başımı geriye yasladım. Bu olaylar beni fazlasıyla yormuştu.

SİYAHLI | Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin