Bölüm 38 | Rhone Üzerine Yıldızlı Bir Gece

487 39 0
                                    

Ağıza değmez sorunları umusamadığında Büyük Ayı takım yıldızına yüklediğin Dünya bile yok oluverirdi boğazında. Okyanus bitkilerinin üzerinden yükselen baloncuklar nefesi olurdu aşıkların. Tahta bir tavanda gizliydi sahipsiz duygu...
Rüzgar nasıl hayal edersen öyle kokardı.

Yol boyunca yükselen müzik sesi kendimi harika hissettiriyordu. Şarkıya eşlik etmeye başladığımızda müzik etkisini daha ağır hissettirmeye başlamıştı. Biraz sonra sustuğunda beni dinlemek istediğini biliyordum. Susmadım. Elimi camdan çıkarıp rüzgarla oynamaya başladığımda iki elini de direksiyona bastırdı. Avuç içimi rüzgara doğru açtığımda elim geriye savrulmuştu. Elimi kapatıp burnuma götürdüğümde beni izliyordu. Efsanevi, kokmayan rüzgarımı içime çektiğimde konuştum.

"Rüzgar hayal ettiğin gibi kokar."

Yerimde doğrulup güneşi işaret ettim. Turuncuya geçiş yapan rengi en sevdiğim mevsim sonbaharı hatırlatıyordu. Dağların arkasından son bakışları yüzümün tüm kaslarını gevşetmişti. Fazla büyülüydü. Gözlerimi ayırmadan büyüyü izliyordum. Bars'a döndüm. Gözleri kapalıydı. Dudak kenarlarında biriken umut onu ne yaparsa yapsın bağışlamaya yeterdi. Derinden hissediyordu. Başını hafifçe kaldırıp pencereden usulca girip umutlarını okşayan rüzgarı kokluyordu.

"Rüzgar hayal edebildiğin kadar kokar."

Siyah saçlarının aralarından geçen her etkide kirpikleri kıvrılıyordu. Güneşi izlemeyi kestim. O, Ay kadar sadakatli Güneş kadar keskindi. Gözlerini açıp parmaklarının her birini direksiyona kenetledi. Etrafta ormanlardaki ağaçlar o kadar sıkıydı ki gökyüzü zor görünürdü. Yol boyunca uyumadan etrafı izledim. Sonunda Cide'ye ulaştığımızda arabasını yol kenarına bırakmasını izledim. Yüzündeki ifade istediğimden daha iyiydi. Beğenmişti. Çocukluğumda babamın getirdiği otele koştuğumda kahkahalarla arkamdan geliyordu. Belimden kavradığında nefesimi tutup ona döndüm. Alnıma bir öpücük bıraktığında olduğum yerde kaldım. Suratındaki sırıtmayla arkasını döndüğünde hava iyice kararmıştı. Denizi en yakından gören otele girdiğinde bende onunla içeri girmiştim.

"En üst katı istiyoruz."

Barsın konuşmasına izin vermeden konuştuğumda görevli mahcup şekilde gülümsedi.

"Orası aile katı... Birkaç yataktan başka hiçbirşey yok orda."

Başımı salladığımda Barsın kaşları çatıldı. Koşarak merdivenleri çıktım. Odaya girdiğimde herşey şaşırtacak şekilde aynı yerinde duruyordu. Tavandaki kırık tahta bile...

Tahtadan yapılmış duvarlara elimi sürtüp pencere kenarındaki yatağa uzandım. Altı sene önce de aynını yapmıştım. Bars odaya girdiğinde birşeyler hissettiğini biliyordum. Kaşları hala çatıktı ve ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. Elini kapıya uzatıp konuştu.

"Aşağıda giyebileceğimiz birkaç şey satılıyormuş. Bakmak ister misin?"

Başımı sallayıp hızla ayağa kalktığımda beni izliyordu. Boynuna bastırdığım dudaklarım ısınmıştı. Çenemden tutup çatık kaşlarıyla suratımı incelemeye başladığında güldüm. Elinden tutup çekiştirmeye başladığımda gülerek arkamdan geliyordu. Asansörü boşverip yine merdivenlere koştuğumda itiraz etmemişti. Aşağı katta birbiri üzerine katlanmış tişörtler fazla dağınık görünüyordu. Elime ikisini alıp Barsın kucağına fırlattım. Diğer taraftaki şortlar hiç bana göre değildi fakat yanımıza birşey almamayı ben teklif etmiştim. Elime Bars içinde birini aldığımda deniz için de birşeyler bakmam gerekiyordu. Mayolardan vazgeçip iki şort daha aldığımda konuştu.

"Denize girmeyecek misin?"

"Burası mayo için fazla soğuk."

Bu ona göre de bana göre de denize şortla gireceğiz demekti. Yaptığım şeye gülerken o da bana katılmıştı. Asansöre binip kucağındakileri ödemesini bekledim. Elindeki poşetlerle geldiğinde kapıyı tutup geçmesini izledim. Yukarıya ulaştığımızda elindeki poşetleri alıp banyoya girdim. Aldıklarımı giyip çıktığımda onun da giyinmesi için işaret vermiştim. Gözlerini havaya dikip yardım diler gibi baktığında sırıtıp saçlarımı açmaya çalışıyordum. İğrenç ev topuzum yüzünden fazla karışmıştı. Gözlerimden istemsizce dökülen gözyaşlarım canımı ne kadar yaktığımı farketmeme neden olmuştu. Saçlarımla açtığım savaşa kahkahalarıyla cevap veren Bars elimden tarağı alıp benim aksime nazikçe saçıma değdirip imrenilecek özen gösteriyordu. Ellerimi sıktım. Parmaklarıyla her saçıma dokunuşunda saç diplerim canlanıyordu. İşini bitirdiğinde ona döndüm. Aynı şeyleri giyinmiştik ve fazla itici hissetmiştim. Böyle şeyleri yapmayı sevmiyordum fakat başka bir şansım yoktu. Ve ona herşey benden çok daha fazla yakışmıştı. Yavaş yavaş ilerleyip ayağımdaki ayakkabıları izlemeye başladım. Sandalet almayı bile akıl edememiştim. Plaja ulaştığımızda sadece biz vardık. Karadeniz bu yüzden en güzeliydi. Fazla hırçındı, fazla büyüleyiciydi ve fazla benimdi. Kumsal üzerinde birkaç şezlong ve bir yengeç kabuğundan başka birşey yoktu.
Denizin üzerinde duran büyük batık içinde kalan anıları en çok merak ettiğim yerlerdendi. Deniz gece geldiğinde daha bir hırçın oluyordu. İki görevli gelmiş ve olan şezlongları da yukarı çekmişlerdi. Deniz oraya kadar ulaşıyordu. Umursamadım. Barsın elinden tutup çektiğimde kımıldamadı.

"Korkma, deniz bize zarar vermez."

Gerilen dudakları endişeli olduğunu bağırıyordu. Denize yüzümü dönüp kuma yüzüstü uzandığımda aynını o da yapmıştı.

"Gözlerini kapat."

Benden önce kapanan gözlerine bakıp gülümsedim. Gözlerimi kapattığımda deniz kokusu beni ele geçirdi. Dalga sesleri gizemli birşeyleri anlatmak istercesine heyecanla hızlandıklarında yüzüme çarpan deniz suyu ayıkmama neden olmuştu. Barsın elini elimde hissettiğimde tutundum. Büyük bir dalga üzerimizden geçmiş ve tüm vücudumu ıslatmıştı. Bars elimden tutup kalktığında gideceğini sanıyordum fakat yapmadı. Kuma uzanıp beni çektiğinde göğsüne uzandım. Gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara mükemmeldi. Büyük kayalıkların üzerinden uzanan denizin üzerinde bizim için dizilmiş gibi görünen yıldızlar arasında Büyük Ayı'yı gördüm. Bars eliyle onun üzerinden geçtiğinde konuştu.

"Büyük ayı sence neye benziyor."

Her konuştuğunda hızlanan kalbi gerçeğin içindeymişim gibi hissettiriyordu.

"Tam çorba koymalık."

Kahkaha attığında hareketlenen vücudu beni de güldürmüştü. Van Gogh bile ünlü tablosuna işlemişti Büyük Ayı'nın her detayını. Onun için de bir şeyler ifade ediyor olmalıydı bu efsanevi Yedikardeş.

"Efsaneye göre ağıza değmez sorunları umursamadığında Büyük Ayı takım yıldızına yüklediğin Dünya bile boğazında yok oluverir."

"Kraliçe orda!"

Beşli takım yıldızına uzattığım elimi takip edip gözlerini yıldızlara dikti. Pis pis sırıtıp alaycı ses tonuyla konuştuğunda onu boğazlamak istiyordum.

"Neye benziyor?"

Beni rahatsız edebilmek için elinden gelenin en iyisini yapıyordu.

"Sen daha iyi bilirsin. Hayal edebildiğin kadar."

Yüzündeki gülümseme silinirken hızla bir nefes verdi.

"Buraya daha önce kiminle geldin?"

"Babamla..."

Sustu. Sustum. Başımı göğsünden kaldırıp kuma koyduğumda yüzlerimiz aynı hizadaydı. Gözlerinde gördüğüm yıldızlar daha önce hiç bu kadar güzel görünmemişlerdi. Elimi yanağına koyup okşadığımda gözlerini kapattı.

"Konuş, sesini duymak istiyorum."

Dolunayın etrafında dans eden yıldızların yanında rüzgarla karışmış deniz kokusu beni dünyadan soyutlaştırmıştı. Elim Barsın yanağındayken sanki sonsuzluğa uğurlanmıştım.

"Bazı şeyler konuşulduğunda büyülerini yitirirler küçük hatunum..."

Başımı salladım. Ayağa kalkıp beni de kaldırdığında odamıza doğru ilerlemeye başlamıştı.

Bazı anlar gizli kalması gereken bazı anıları doğururdu.

SİYAHLI | Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin