Bölüm 52 | Çıkmaz

317 29 4
                                    

Hızla koştuğumda benim aksime durmuş, cebinden tek dal burkulmuş sigarasını çıkarmış, hiçbirşey olmamış gibi yakmıştı. Durdum. Arkamı dönüp onu izlemeye başladığımda geniş omuzlarının arkasından koşan insanları görmüştüm. Arkasındaki telaşlı insanlara rağmen tüm mükemmelliğini gözler önüne seriyordu. Arkasından vuran parti ışıkları onu çağırıyor gibi görünüyordu. Ona tekrar arkamı döndüm. İlerdeki duvarda gördüğüm manzara kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Doğan duvara dayadığı tek kolunun altına Dalyayı almış öylece bakıyordu. Birbirlerine fazlasıyla yakınlardı. Dalya başını kaldırıp benim yapamadığımın aksine korkmadan onun gözlerine bakabiliyordu. Onlar güzel bir çift olsun istiyordum. Doğana zarar verdiğini hissetmek ya da görmek istemiyordum. Dalyayla tanıştığımız ilk gün aklıma geldiğinde o korlunç olayları öğrendiği anda verdiği tepki tekrar gözlerimin önüne gelmişti. O, sırf bir vicdan azabı yüzünden birilerinin omuzlarına bindirilmişti. Ben gibi... Bana da aynı şeyi yapmışlardı. Babam öldüğünde kendilerini suçlu bilmiş bize kanat açmıştı bu iki adam... Bu acıtıyordu. Birilerinin vicdan azabı olduğumuzu bilmek canımızı yakıyordu. Dalyayla kaderlerimiz aynıydı. Aklıma takılan soruyla birlikte Barsa döndüğümde boşta kalan kollarım sert göğsüne çarpmıştı. Tam arkamda duruyordu. Aklıma takılan o soruyu sordum.

"O kaykaycı çocukları hatırlıyor musun Bars? O gün de ordaydın. Barışın bana numarasını verdiğini gördün değil mi?"

Sona doğru güldüğümde başını tıslayarak gökyüzüne kaldırdı. Konuşmaya başladığında pür dikkat söylediklerini dinliyordum.

"O zaman da saplantılıydım... Sen gittikten sonra Barışa yumruk attım."

Çok sakin söylediği kelimelerin ardından değiştirdiği ses tonuyla kulağıma eğildi.

"Beni çileden çıkarıyorsun."

Hafifçe yutkunup olduğum yere çakılı kaldığımda dudaklarını kulağımın arkasına bastırdı. Kollarını sıkıca belime doladığında bende ona sarıldım. Etrafımızda kaçışan onca insan arasında dünya durmuştu. Yıldızları dizili gece gözleri gözlerimde durduğunda vücudumun bağları çözülmüştü. Kolları arasına daha çok yayıldığımda boynuma gömdüğü başıyla kokumu derin derin içine çekiyordu. Kollarını üzerimden çekip elime kaydırdığında ilerlemeye başlamıştı. Gözlerimi büyüyü biraz olsun üzerimden silmek için yere diktiğimde Doğanın sesini duydum. Bağırıyordu.

"Artık benim evime geleceksin!"

Barsın elini bıraktığım gibi Dalyaya koştuğumda onu Doğanın köpüren gözlerinden kaçırmaya çalışıyordum. Dalyanın ağlaması şiddetlenirken Doğanın gözlerindeki perde çekilmişti. Ne yaptığının farkına yeni yeni varırken Bars Han onu omzundan sıkıca tutup geri çekmişti. Dalyaya sarıldığımda gözyaşlarını silmişti.

"Dalya, Doğanın evine geç ben annene haber vereceğim."

Onu çıkmazda bırakıp kollarımı üzerinden çektim. Doğanın yanına gittiğimde Dalya bu yolda yalnız olduğunu hissetmiş olmalıydı. Doğan, Dalyanın evinde çektiği sıkıntıları takip ettiği, bildiği için kendi evine gelmesini istiyordu. Elimi yanaklarına koyup gözlerime bakmasını sağladığında gülerek konuştum.

"Seviyorsan da güzel sev oğlum! Bu ne psikopat gibi."

Gözlerim Barsa kaydığında yüzündeki büyük sırıtma hoşuma gitmişti. O da Doğan gibi seviyordu. Barın önünde bana yaptığı işkenceleri ve üzerine sarılmalarını hatırladıkça daha garipleşiyordu bakışlarım. Ellerimin Doğanın sırtına koyup destek verircesine birkaç defa yavaşça vurduğumda bakışları Dalya'ya kaymıştı. Ellerini yüzüne bastırıp ovuşturduğunda sinirinin geçmesini izledim. Bars kollarını Doğanın üzerinden çektiğinde Doğanı burdan götürmek üzere koluna girdim. Yüzünde bocalayan onca duygu büyük bir ağıt şeklinde göze geliyordu. Dalya kesinlikle onun kalbini kırmıştı. Bakışları çok uzaklardaydı, yörüngeye çıkmıştı. Nasıl olduğunu biliyordum. Bir ara bende herkes gibi denemiştim, ama bu aralar bunun korkakça birşey olduğunu düşünmeye başlamıştım. İnsan birkere bu duyguyu tattı mı bir anda olduğu yerde kapaklanıverip etrafında gelişen herşeyin bir şekilde geçmişte kaldığını düşünüyordu. Nefesi yüzüme vurduğunda elindeki kağıda sarılı çok küçük içki şişesini farkettim. Sırıtarak konuşuyordu.

"Bunu partiden önce Hasan'dan aldım."

Histerik bir kahkaha attığında kafasına bir pençe gibi vurulan şeyin bu lanetli şişe olduğunu anlamıştım. Her adımda üzerime biraz daha ağırlığı çöküyordu. Onu bir banka oturtup elindeki şişeyi kaptığımda sarılı kağıdı açılmış, kırmızı elbiseme beyaz tozlar dökülmüştü. Gözlerim irileşirken bunun sadece bir toz parçası ya da dayandığı duvardan dökülen birkaç parça beton olmasını diliyordum. Parmaklarımın arasına topladığım toz parçalarını gözlerim hizasına kaldırıp ayrıntılı baktığımda bunun o gün arabada saklamaya çalıştığımız iki torbanın içindekilerle aynı toz olduğunu farkettim.

"Ulan sen uyuşturucu mu aldın!"

Sertçe çıkıştığımda etrafımızdaki birkaç donuk insan yüzü üzerime odaklanmıştı. Onu burdan götürmeliydim. Beyaz kesen suratı ve titreyen vücudu ağlamalarıma eşlik ediyordu. Telefonumu çıkarıp Barsı aradığımda buraya gelmesi dakikalarını almamıştı. Çirkin bir küfür mırıldanıp Doğanın ensesinden tutmuş, bir kediymiş gibi başını salladığında o sadece buruşturduğu suratıyla iğrenç sırıtmasını bir yüzde toparlamaya çalışmıştı. Ellerimi ağzıma kapatıp bu oyundan payını alanlardan birinin de Doğan olmaması için dua ediyordum. Kafasını geriye atıp ağaca dayandığında çok sert şekilde başını vurmuştu. Dişlerimi birbirine bastırıp gözlerinden kontrol edemediği gözyaşlarının dökülmesini izledim. Baş parmağının tırnaklarını aynı hizaya getirmiş hipnotize olmuş gibi izliyordu.

Sarsılıyordu. Durmadan sarsılıyordu. Hiç birşey kalmayana dek...
İsmini, vücudunu ve kendini kaybediyor fakat bunları umursamıyor gibi görünüyordu. Uzun uzun baktığı elleri bir girdap gibi onu oraya çektiğinde elimi yüzüne sabitledim.

"Doğan! Burdayım."

Bars'a dönüp birkaç kez konuşmak için ağzımı açtığımda söyleyeceklerimin sonuçlarını düşünüp geri kapıyordum. Sonra konuştum.

"Onu hastaneye götürelim."

Doğan Hasan hakkında saçma salak birşeyler mırıldandığında Bars sinirden bağırıyordu. Elinde tuttuğu küçük içki şişesinin içine uyuşturucu katılmıştı. Ve Doğan bunlardan habersiz sadece onu içmişti. Konuşmaya çalıştığında ikimizde onu dinliyorduk.

"Hasan bu içkiyi almamamı söylemişti!
B-benden bunu kaçırdı."

Hala elinde duran minik şişeyi sallarken iğrenç kahkahalar atıyordu. Yattığı yerden doğrulup ağaç dibine kustuğunda Bars onu yan çevirmişti.

"Su getir Yankı!"

Koşarak ilerlemeye başladığımda arkamda bıraktıklarım için çok üzgündüm. Bu batağa batmaması gerekiyordu. Marketten su kapıp cebimdeki parayı market dolabına bıraktım
Aldığım suyu Doğana içirmeye çalışıyordum. Başka bir boyutta unicorn kanının tadına baktığı hakkında birşeyler söylediğinde suratım ciddileşti. Deliriyor gibiydi. Bars'a yalvarır gibi baktığımda konuştu.

"Onu hastaneye götüremem! Bu uyuşturucuyu bizim barmen Hasandan almış!"

Söyledikleriyle gözlerim irileşirken ellerini saçları arasında gezdirdi. Onu hastaneye götürürsek uyuşturucunun kaynağı araştırılacak ve Barsın başı belaya girecekti.

"Etkisinin geçmesini beklemeliyiz."

Onu öylece bırakacaktım. Ölmesini izler gibi el ve ayak tırnaklarının sonra gözlerinin beyazının sarıya dönüşmesini bekleyecektim. Titremesinin ardından birayla karışık kusup durmasını, ağzına suyu dayayıp durmayı bekleyecektim. Elimden gelen tüm seçenekler onu kurtarırken Barsı tehlikeye atacaktı. İki ucuda yanan bir yolun ortasında can çekişmekten daha iyi bir seçeneğim yoktu. Ya Bars hapsi boylardı, ya Doğan gözlerimin önünde kendinden geçerdi. Seçim yapmak benim ölmeme neden oluyordu.

SİYAHLI | Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin