Bölüm 36 | Tek Boynuzlu At

594 37 8
                                    

YANKI'NIN BAKIŞ AÇISINDAN

Kollarıma bağlı küçük iğneler vücuduma acı pompalarken yanımda bağıran insanlar beni kendime getirmeye yetmiyordu. Boynuma yapışan saç tellerim beni rahatsız ediyordu. Gözlerimi açmak istemiyordum. Korkuyordum.

Odaya süzülen ışık hüzmesi gözlerime vuruyordu. Pencerenin önünde beliren gölge gözümü açmama yardımcı olmuştu.
Bars Han...
Sesi bana panzehirdi. Parmak uçlarını boynumda hissettiğimde tüm vücudum üzerine su serpilmiş gibi rahatlamıştım. Saçlarım üzerinde duraksayan parmakları yüzüme düşen bir tutam saçı geriye ittiğinde ellerini tutmak için tüm gücümü harcayabilirdim. Başparmağıyla elime dokunmuştu. Başımı kaldırdım. Göz göze geldiğimizde yüzündeki minik kıpırdanmalar ilgimi çekmişti. Birbirine karışmış kirpikleri hastalanmak üzere olduğunu haykırıyordu. Gözlerinde hala iyiliğe dönmeye yüz tutmuş ışıklar, yüzünde hala zekanın verdiği ince, şeytani çizgiler doğuyordu.

Buradan soyutlanmak istiyordum. Kötü kokan bu hastane odasında bunu yapabilmek adına etrafımı incelemeye koyuldum.
Üzerime eğilen hemşirin saç şekli sinirimi bozmuştu. Boynunda görünen zincir kolye de öyle.
Bars'a baktım.
Belki bu hemşirle aynı yaşta olan bu çocuk, insana şimdiden kocaman bir adam tesiri veriyordu. Sigara içişi, konuşuşu. Bir küflü şehrin yabancı insanlarını hatırlatıyor; üzerinde sokak, bir kötü sokak hevesi esiyordu.
O benim olmalıydı.
Kıvrılan dudakları, kelimeleri, gözyaşları, bağırışları ve saçları...

Yutkunmaya çalıştığımda annem alnıma bir öpücük kondurmuştu. Yanımda duran Bars'a dönüp tek eli saçlarımdayken diğer eliyle Bars'ı itti. Bars sendeleyerek geri çekildiğinde başımda biriken insanlar artmıştı. Gözlerime tutulan sinir bozucu ışıklara eşlik eden doktorun sesi herşeye rağmen beni güldürebilirdi. Adam genzinden konuşuyor gibi çıkardığı sesiyle Barsı uzaklaştırmak için söylediği keskin kelimelerini doğrultmuştu. Bars elini omzuna atıp ikindefa vurduğunda birşeyleri işaret ettiğini anlamıştım. Doktor Bars'ın omzunda kaba duran şeyi görmüş, yanındaki sağlık hizmetlilerini uzaklaştırırken işlerinin bittiği ve dinlenmem gerektiği hakkında birşeyler söylemişti. Barsın tehdit ettiği şeyden korkmuştu. Çünkü bu adam kendisine iyilik eden iradeye karşı kötülük eden birisi olarak kayda alınmıştı.
Doğrulmaya çalıştığımda annem arkamdaki yastığı düzeltmişti. Ellerimi bacaklarımın üzerine koyup bacaklarımı kendime çektiğimde vücudum nefes almış gibi hissediyordum. İçeriye bir hemşire daha daldığında bu masum kızın Barsın tehditinden haberi olmadığını anlamıştım. Bars kızın üzerine yürüdüğünde bu odaya girecek olan her kişinin beni öldürebileceğini düşündüğünü biliyordum. Bu kız Barstan korkmalıydı. Bu lanetli oyunun içerisinde yer almamak için ondan uzaklaşmalıydı. Oysa hafifçe gülümseyen, hafifçe ürken gözleriyle bana bakıp kalın ve tatlıca gülümserken insanın ona:

- Tabiat bu fena oyununa seni neden seçti kızım? Başka insan mı yoktu? Diyesi geliyordu.

O kadar büyüklük budalaları varki şu dünyada, bu oyun onlara oynanmalıydı. Kız anneme birşeyler anlatırken Bars da onu dinliyordu. Kuruyan dudaklarım konuşmamı zorlaştırırken elimi kaldırmaya çalıştım. Tepkime aynı anda doğuştan kazanılmış bir uyartıymış gibi eşlik eden annem ve Bars birbirlerine sert bakışlarını göndermeye devam ediyorlardı.

O kırılgan, büyük kanatlarını iri görünmek için açan bir kuş kadar kaba bakışlarıyla etrafını süzmeye devam ediyordu. Sandalına güvenip deli denizlerde yolculuğu göze alan deli bir kaptan olmayı seçmişti. Mevsimin alacalığı, denizin kendini bilmez tavırları ve incir çekirdeğini doldurmaz neşesiyle bir bütünü oluşturuyordu. Ne zaman gözlerindeki dumanı havaya salsa hep düşünürdüm; hiç mi korkmuyor, hiç mi istemiyor kafasını yastığına koyduğunda lanetli işleri düşünmenin ona göre olmadığını?

SİYAHLI | Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin