Bölüm 48 | Suçsuz

303 29 2
                                    

Tunahanın cebimde duran arabasının anahtarını elime alıp hızla arabaya doğru ilerlemeye başladım. Bunu yapacağımı öğrense arabasını almama asla izin vermezdi. Sürmeye başladığında onu görmemek için dikiz aynasına bakmıyordum. Arkamdan bağırdığını duyduğumda hızlandım. Daha önce gittiğim kremi ev şehrin diğer ucundaydı. Yolculuğu kısaltmak adına müzik açtığımda bir romanın içindeymişim gibi herşey daha da anlam kazanmıştı. Sıradan yürüyen insanlar bile değişik kelimelere bürünüyordu. Müziğe bu yüzden aşıktım. İstediğim yere ulaştığımda kapıdaki korumalar öylece geçip gitmemi izlemişlerdi. Yağız Han'ın beni beklediğini anlamıştım. Kapıyı çalmama gerek bile kalmadan görevlilerden biri kapıyı açıvermişti. Hızımı kesmeden büyük tablonun önünde duran büyük Han'a baktığımda yüzündeki alaycı sırıtmanın Barsınkiyle aynı olduğunu farketmiştim. Yaşını almış olmasına rağmen Barstan daha karizmatik bir duruşa sahipti. Adamı incelemeyi kesip tam önünde durduğumda konuştu.

"Buraya geleceğini biliyordum."

Bunu bilmek için üstün zekalı olmaya gerek yoktu. Suratındaki sırıtmaya yumruk çakıp binbir parçasını etrafa dağıtmak istiyordum.

"Bars bir hafta içerde durmayacak... İzin vermeyeceğim bunu da biliyorsundur."

Sırıtma sırası bendeydi. Ellerini sakallarının üzerinde gezdirip boydan boya beni süzdüğünde birşeyler söyleyeceğini biliyordum.

"Nasıl olacakmış o?"

Dalga geçiyordu. Beni ciddiye almadığını suratıma vururken kollarımı birleştirdim. Beni umursamayışının bedelini ödeyecekti.

"Küllük Baba'nın yanındaydık bugün de... Uyuşturucularının bulunduğunu öğrendiğinde gerçekten çok sinirlendi. Belkide onların senin yüzünden yakalandığını bilmesi gerekiyordur."

Bu hikayedeki kendini bilmez tutarsız birçok insan birbiriyle kapışırken birileri de hep üste çıkacaktı. Kağanın söyledikleri tekrar beynimde tekrarlanırken susuyordum.

"O zehir işinden Barsı uzak tutmak için üzerine kurulu lanet bir oyun bu... Yağız Han planladı. İsmail Camcı'yı bile o tuttu, Tuna değil. Aklı sıra Barsı birdaha kötü yollara girmemesi için cezalandırıyor. Sözle değil, Uygulamayla..."

Söylediklerinin tümü beynimin sert duvarlarında birbiri üzerine koşarken onu tehdit ettiğimden beri yüzünde kaynayan volkanların ısısı nefesine vurmuştu. Bir elini yumruk yapıp diğer elinin avuç içine vurduğunda yüzüne samimi olduğunu düşündüğü bir gülümseme yerleştirmeye çalışıyordu.

"Bunu Bars'a söylemezsen onu nezarette sadece iki gün daha tutarım."

İyi bir anlaşma yapıyormuş gibi elini uzattığında oğlunu ondan kurtarmaya çalışanın ben olduğumu bilmek komik geliyordu. Yavaşça araladığım dudaklarımı birbirine bastırıp başımı yere eğdiğimde sesli bir şekilde gülmüştü. Kollarımı birbirinden ayırıp iki yanıma yerleştirdim. Konuşmaya başladığımda her söylediğim kelimenin ardından suratı buruşmuştu.

"Bars Han'ı bu gün bırakacaksın. Bende büyük adama bu rezaleti senin isteyerek çıkardığını söylemeyeceğim."

Çatılan kaşları suratımdaki alayacı sırıtmayı derinleştirirken birkaç kelime daha konuşmak için boğazımı temizledim.

"Oğlunu böyle işlere atmak istemiyorsan barını elinden almamalıydın. O uydurduğun katil olma işleri falan sökmedi."

Ağzımın sokak ağzına benzemesine neden olan Barstı. Bu ortamda bulunuyorken istemeden bende birşeyler kapmıştım.

"Ne uydurmasından bahsediyorsun sen? Fazla olmaya başladın!"

Elini havada kaldırıp bir görevliye beni dışarı çıkarması için bir işaret göndermişti.

"Serdar Sal'ı Bars Han öldürmedi. Onu sen öldürttün! Oğlunu vicdan azabından gebertmek için. Bu işlere daha çabuk adapte olması saçmalığı için. İnsanlara öyle gösterdin ki Barsa katil muamelesi yapsınlar. Ama o senden bir parça olmasına rağmen ruhlarınız kesişmemiş. Başaramadın Yağız Han. Bars o adamı öldürmediğini ilk haftadan öğrenmişti."

Suratında büyüyen kırıklıkla beliren alın kırışıklığı beni mutlu ediyordu. Bars Han bu çatlak adamın avuçlarında sallayıp mahkum ettiği bir bez bebek olamazdı. Konuşmaya devam ettim.

"İnsanlar üzerine oyunlar kuran bir tek siz değilsiniz. Bars o adamı sizin öldürdüğünüzü öğrense bile bildiğini söylemedi."

Yumruk yaptığı ellerini güzel tabloya geçirdiğinde kenarındaki büyük yırtığa rağmen tablo hala güzel görünüyordu. Başımı iki yana sallayıp evden çıktığımda nezarete sürüyordum. Buna cesaret ettiğim için başımın ne kadar çok belaya girebileceğini düşündüğümde alacağım cezalar kazandıklarımın yanında hiç kalıyordu. Nezarete girmeden önce Doğanı gördüğümde elindeki sigarasıyla içeri girmem için bir işaret vermişti. Bir polis memurunu durdurup Yağız Han'ın adını söylememle soluğu Barsın yanında almıştım.

Derin bakan gözleri mevsimlik göç yapan kuşlar gibi bir süreliğine gitmiş, siyah saçları yüzündeki yerini almıştı. Beni gördüğünde parmaklıklardan çıkardığı kollarını üzerime sarmıştı. Aramızdaki engeller sevgiyi aşamıyordu. Kulağımın arkasına bir öpücük kondurup fısıldadığında söylediklerini dinliyordum.

"Başarabileceğini biliyordum."

Tutulan mahkumun evine koyabildiğimiz uyuşturucudan bahsediyordu. Onu bu işten her çekmeye çalıştığımda ona yardım ederken buluyordum kendimi... Ondan alıkoyamıyordum. Başımı hafifçe salladığımda suçsuz olduğu bilinmesine rağmen hala içerde durmasının saçmalığını algılayabileceğini biliyordum. Babasının yine onu cezalandırmaya çalıştığını anlamıştı. Kağanın Barsı burdan kurtarabilmem için yardım ettiğini hatırladıkça şaşkınlığım katlanıyordu. Yağız Han'ın oyununu bildiği gerçeği beni ondan uzak kılmaya yeterdi. Kollarını geri çektiğinde polis memuru tek kelime etmeden demir parmaklıkların kapısını açmıştı. Bars son bir kez içeri bakıp yavaşça dışarı çıktığında ona yeniden sarıldım. Verdiğim tepkilere tam olarak karşılık vermiyordu. Bir an önce adımlayıp hızla bu binadan çıktığında gökyüzüne uzun uzun bakmıştı. Sadece bir buçuk gün kadar kaldığı nezaret bile aklını başına getirmeye yetmiş gibi görünüyordu. Tunahan erkekçe böğürmeleri ve sarılmalarıyla Bars'a işkence ederken Doğan ve ardından Kağan kollarını Bars'a sarmıştı. Gözlerim Kağan ve Bars arasından giderken ikisi arasında gözlerim gidip geliyordu. Geçmişi hatırlamak bile istemiyordum. Arkamı dönüp arabasının yanındaki Tunahana anahtarı uzattığımda sahte bir şekilde kaşlarını çatmıştı. Arabasına binip direksiyona sarıldığında yanlışlıkla korna çalmıştı. Bars başını bezmiş gibi iki yana sallayıp arka koltuktaki yerini aldığında yanındaki yerimi almıştım. Dalgın bakışları etrafı süzerken Doğan ortamı dağıtmak için heyecanla konuşuyordu.

"Yeni hir karar aldım."

Bars başını hafif eğip Doğana baktığında Doğan boğazını temizleyip konuşmaya devam etti.

"X barın bir kısmı hala benim ya. O benim olan kısma bir sahne inşa ettirdim."

Bars kafasını geriye atıp ayaklarını yaymıştı. Ne yapacağını bilemez tavırları düşünceli hallerine karışıyordu.

"Sadece bir gün yoktum Doğan..."

Doğan sakinliğinden gaz alarak heyecanlı konuşmasına devam ederken Tunahanın saçlarıyla oynuyordu.

"Diyorum ki, hazır sahnede yeniyken çıkıp birşeyler mi söylesem."

Ellerimi dizlerimden çekip Barsın koluna tutunduğumda heyecanla cevabını bekliyordum. Hızla bir nefes verip başını kaldırdığında araba kontrolünü kaybetmişti. Direksiyon başındaki Tunahana edilen küfürler gülmeme sebep olurken savunmasıyla birlikte gelen kahkahalar tüm arabayı doldurmuştu.

"Saçımla oynamasana oğlum! Uyuyasımı getirdin!"

SİYAHLI | Kelebek EtkisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin