Bu bölümü benden desteğini hiç esirgemeyen Baharyeli'ne ithaf ediyorum. Gönül isterdi ki Hülya ablaya da ithaf edeyim ama iki kişi olmuyor :D diğer bölüm de sana olsun ^_^
Bugün bütün eforunu hinliğe harcamıştı. Khalil'i o seyahatten vazgeçirmek için elinden ne geliyorsa, hatta bundan bile daha fazlasını yapmıştı ama başaramamıştı. Ne Barbara'nın üzerine sıcak kahve dökmesi, ne Khalil'in başına çoraplar örmesi, ne de hastalanmış numarası...Hiçbirine de kanmamıştı aptal şeyh. Sırf o hastalığına inansın diye eve erken gelmiş ve midesi bulanıyormuş gibi yapmış, her iki dakika da bir abartı bir şekilde öğürerek banyoya koşmuştu. Bunca çabaya rağmen kusamaması ise tamamen kendi talihsizliğiydi.
Gidecekti. Sanki biri göğsünden bir parça koparıyordu. Düşüncesi bile bu kadar ağır bir şeyi önleyemezse ne yapardı bilmiyordu. Omuzları çökmüş, suratı asılmış ve gözlerine kıskançlıkla harmanlanmış bir hüzün yerleşmişti.
Ona adım attıkça geriye savrulduğunu düşünüyordu. Aradaki mesafeyi kapatmaya çalıştıkça o mesafe korkunç bir uçuruma dönüşüyordu. Yine de böyleyken vazgeçmeyi düşünmüyordu. Çünkü Khalil'den vazgeçmek, mutluluğundan vazgeçmek olurdu. Şu an da mutlu değildi ama bu, o adamı geriye kazandığında zaten değişecekti. Beraber, el ele, yürek yüreğe mutluluktan bir koza öreceklerdi yüreklerine. Buna bütün kalbiyle inanıyordu.
Khalil, elinde küçük bir spor çantası ile merdivenlerden aşağı indi. Gözleri salonda kendisini bekleyen somurtuk karısındaydı. Şekeri elinden alınmış çocuk gibi bakıyordu kendisine; hem kızgın hem de üzgün.
Son basamağı da indi ve ona yaklaştığında spor çantasını ayağının dibine koydu. "Hâlâ beni götürmemek de kararlı mısın?"
"Başıma yeterince bela değil misin zaten?"
"Bensiz sıkılırsın ama orada sen. Bunu inkâr bile etme."
"Bora Bora Adaları'nda soytarı bulunur elbet."
"Ya," diye bağırdı onun omuzuna yumruk atarak. Khalil sırıtmıştı. "Çok kötüsün şeyh. Orası bizim balayı durağımız olacaktı. Çocuk yapacaktık biz orada Khalil. Şimdi hem doğmamış çocuklarımıza hem de kaderimize ihanet ediyorsun."
"Bize ihanet eden sendin." dedi ciddiyete bürünerek. Çocuk diyor, sevgiden, sevişmeden bahsediyordu, sanki Riyad'da koynuna gelmekten kaçan kendisi değilmiş gibi. Bu düşünceler canını sıkmıştı. Kaşlarını çattı ve karısına baktı. "Gidiyorum."
"Gitmesen?" başını yana eğmiş ve çocuksu bir masumlukla yalvarmıştı. Kirpiklerini gülerek kırpmıştı. Khalil'ün yüzü yumuşadı. Şu an ki şapşallığı ile o kadar tatlıydı ki, neredeyse gülecekti.
"İş beklemez." Spor çantasını aldı ve karısının alt dudağının bükülmesine şahit olarak kapıya doğru yürüdü. Kadın ayağını yere vurmuş ve oflayarak arkasını dönmüştü. Galiba...Gerçekten de gidecekti. "Nasılsa bana döneceksin geriye. Git bakalım."
"Alışsan iyi edersin, iki hafta sonra tamamen ayrılacağız."
Bu kırgınlık değildi, dağılmaktı..Kadının gözlerinde yüzen o hissiyat tam da böyle, cam gibi yüreğine batmıştı. "Deme şöyle şeyler, ağlayasım geliyor. Niye bana zulüm ediyorsun?"
"Olacakaları söylüyorum."
"Olmayacak ki ama. Ben seni geri kazanacağım Khalil." Adam ayakkabısını giymiş ve karısının kararlılıkla biçimlenmiş yüzüne bakmıştı. Riyad'da olduğu gibi, evden çıkmadan evvel, uzun uzadıya yüzünü seyrediyor ve huzurunu içerek işe gidiyordu, fakat şu an yudumladığı güvensizlik nefes borusunu tıkıyordu. Bu kadına inanan tek bir organı bile yoktu.