Pek aydın bir gün olmamıştı Humeyra için. Dün gece bir sel felaketini atlatan gözlerini kırpıştırarak açmaya çalışıyordu. Başı çatlıyor, açmak için hâlâ delice savaştığı gözleri acıyordu. Başını sağa çevirdi ve koltuğun üstünden karşı duvardaki saate baktı. Saat yedi buçuktu, uyuyalı da üç saat olmuştu. Kaşları çatık bir şekilde derin bir nefes aldı ve gözlerini merdivenlerin tam dibinde duran bavuluna çevirdi. Kocası onu dün geceki gürlemesinin ardından dışarı fırlatmıştı.
"Odayı bile vermiyor, manyak şeyh." Sinirle söylenerek üzerindeki ceketi yere fırlattı ve yerinden doğruldu. Khalil onu sabah görür de acır ve odalarına taşır diye askılı, ipek, uzun geceliğini giymişti. Belki seksiliği ile aklına girer ve boşanmaktan vazgeçer, diye düşünmüştü. Ama anlaşılan çok, hatta boş düşünmüştü. Khalil sadece üzerine bir ceket örtmüş ve evden çıkmıştı. Neyseki en azından onu yapmıştı. İçinde hâlâ bir kıdım merhamet olduğuna sevinmişti. Bu, onu biraz olsun umutlandırıyordu.
Esneyerek merdivenlere yöneldi, Khalil'in odasına girdiğinde gözlerini ovalıyordu. Banyoya girdi ve üzerindekilerden kurtuldu. Bir ağrı kesici içip, içmemek arasında kısa bir süreliğine gel git yaşamıştı. Ardından da kapının arkasında asılı olan bornozu üzerine geçirip, kuşağını bağladı ve tekrar odaya döndü. Ağrı şiddetini arttırmadan bir ağrı kesici alsa iyi olacaktı. Öncelikle yatağın yanındaki komodinleri kardı ama bir şey bulamadan adımlarını dışarı yöneltti.
Şakaklarını ovalayarak mutfağa gidiyordu. Ellerini şakaklarından çekmesiyle karşılaştığı kadınla olduğu yerde sıçramış ve arkaya doğru bir adım atmıştı. "Sen de kimsin?"
"Merhaba, ben Melinda."
Dün Khalil'in dediklerini hatırlayarak onu baştan aşağıya çözdü. Tek kaşı havadaydı. Kadın siyah, mini bir kumaş etek, içine de göğüslerini oldukça belli eden düz, dar, beyaz bir gömlek giyinmişti.
"Ohayo," dedi birden bire. Gözleri uzun ve güzeldi. Düz burnu, bayağı dolgun dudakları ve çıkık elmacık kemikleri vardı. Vücuduna değinmiyordu bile. Bu kadın hizmetçilik için aşırı seksiydi!
"Efendim?"
"Nerelisin diyorum, Japonyalı mı?" Boyu en az bir doksandı. Ayağındaki siyah topuklu ayakkabıları olmasa bile aşırı uzundu. Eğer Japon asıllıysa da, bu boyla muhtemelen Japonların medarı iftiharıydı. Sonra onun konuşmasına izin vermeden parmağını sallayarak aklındakileri söyledi. "Sen de bi' RUSpuluk var." Gözleri sütun gibi bacaklarındaydı. Kadının her yerinden seksapelite akıyordu.
"Rusya'dan geliyorum."
"Hımmmmm," dedi dudaklarını birbirine bastırarak. Gözleri kocaman açılmış ve kaşları havaya kalkmıştı. "Elbiselerini nereden aldın? Üşümüyor musun bu havada bunlarla?"
"Rusya da diktirmiştim. Orada da hizmetçilik yapıyordum."
"Rusya da kumaş kıtlığı mı var acaba?"
Melinda kaşlarını çatarak kendisini sorgulayan kadına bakıyordu.
Ama Humeyra bu sorusunu cevap alma amaçlı değil, daha çok laf sokma amaçlı sormuştu. "Neyse," dedi eliyle geçiştirir gibi yaparak, "kabul ediyorum."
"Anlamadım, neyi?" Zavallı hizmetli, karşısındaki kadını takip etmekte güçlük çekiyordu.
"İstifanı canım. Hiç sorun değil." Gülümseyerek ona doğru yürüdü ve kolundan tutup, hızla dışarıya sürükledi. "Zaten sen istifa etmeseydin ben seni kovacaktım. İsabet oldu yani." Onu salonda bıraktı ve ellerini göğsünde birleştirip devam etti. "Eşyalarını topla ve do svidanya," tek elini yukarı kaldırmış ve ona veda eder gibi el sallamıştı son sözünü söylerken.