Not; Habibiti veya habibi sevgilim anlamına geliyor. Habibiti kadına denileni ve habibi de erkeğe denileni. Geçen sefer not düşmeyi unutmuşum :D Bu sıkça Khalil'in ağzından duyacağımız bir kelime.
Not 2; keseler müesseseden :v :P
"E," dedi Sultan masadaki peçeteyi alıp ağzına götürdükten sonra. Humeyra ağzındaki lokmayı çiğneyerek kayınbabasına baktı. Kaşları beklentiyle havaya kalkmıştı. Sultan peçeteyle dudaklarını silip, tekrar gelinine baktığında Khalil'in de gözleri Sultan'ın üzerindeydi. "Bir şeyler öğrenebildin mi?"
Humeyra heyecanla gülümsedi. "Oooo, neler öğrendim bir bilseniz. Bol bol kü..." dediği an Khalil'den bir tekme yedi. Genç adam öksürerek son lokmasını çiğniyordu, gözleri bir an için parlayıp, sönmüştü.
"Kü?" dedi Sultan "Cümleni tamamla."
"Kü.." Çaresizce Khalil'e baktı. Küfür diyemeden kocası onu bölmüş, şimdi de onu asalak gibi kekeleyen birine çevirmişti. "Kü...Imm, nasıl diyorsunuz siz arapçada." Kocaman ayırdığı gözlerini Khalil'e dikti. Kaşları da kukla gibi oynuyordu gözünün üstünde. "Kü...Küzel kelimeler öğrendim. Mesela habibi." Nihayet bir şey bulmuştu. Rahatlayarak gülümsedi ama gülümsemesi yaptığı gafı anladığı an, anında soldu. "Yani şey anlamda habibi. Size değil habibi. Size olmaz." Kıpkırmızı olmuş suratla sahte bir kahkaha patlattı. "Ahahaha," ince sesi yemek yedikleri salonda yankılandığında hem Sultan hem de Khalil gözünü kırpmadan kendisine bakıyorlardı. "Size habibi olur mu, canım. Kocam mısınız. Olmaz habibi. Olmaz! Khalil, habibi."
"Tamam, Humeyra. Küzel," dedi onu gibi telaffuz ederek "Kelimelerini kendine sakla." Bunları gülümseyerek söylerken amacı sadece ortamı yumuşatmaktı ama iğneleyici sesi kadını susması için uyaran bir tondaydı.
Sultan masadaki bardağın içindeki sıvıyı tümüyle tepesine dikti ve Khalil'e Humeyra'nın duyacağı bir şekilde "Elhamdulillah," dedikten sonra ayağa kalktı. Onu takiben Khalil'de ayaklanmış ve Humeyra'da kocasını taklit ederek ayaklarının üzerine dikilmişti. "Dersleri sıklaştırın. Büyüklerine saygı ve adab-ı muaşeret dersleri öne çekilsin. Daha çok yolumuz var." Dedi Khalil'e bakarak. Humeyra sesli sayılabilecek şekilde yutkunmuştu. "Afiyet olsun size." Son cümlesini de dedikten sonra salonu terk etmiş ve Humeyra o çıkar çıkmaz boş bir çuval gibi sandalyesine çöreklenmişti.
"Off," Kaşları çatıldı. Elleriyle yüzünü kapatmıştı. "Baban beni sevmiyor."
"Babam, sadece senin gibi kadınlara alışık değil."
"Ya, kendimi dışlanmış gelin gibi hissediyorum ne alışmadan bahsediyorsun. Baban kötü kayınbabalar gibi çukurumu kazmayacak, değil mi? Tanrım, o entrika senin bu entrika benim dolaşırım artık." Başını yukarı kaldırdı. Yüzünin her çizgisi, hissettiği hüzünle aşağı bükülmüştü. "Yüce İsa, Saray entrikalardan koru sen bu aciz kulu. Tudors'lara benzetme beni."
"Humeyra," Karısının devam edeceğini düşünüp, yumuşakça seslendi.
"Hm?"
"Soluk almayı unutma, habibiti. Boğulup, ölmeni istemem. Sen daha benim çocuklarımı doğuracaksın."
"Of, Khalil, merak etme nefessiz kalmam."
Genç adam çapkınca sırıttı. "Ben keserim senin nefesini." Sırıtarak bardağına uzandı ve alıp dudaklarına götürdü. Ancak dudağını bardağa değdirmeden evvel karısını iyice utandıran o kelimeyi fısıldamıştı edepsiz dili."Öperek," Gülmeye devam etti. Dudaklarından firar eden kısık sesli kahkaha duyulmamıştı ama omuzlarını titretmişti. Bardaktaki sıvıyı yudumlarken, gözlerini bir an olsun karısından ayırmadı. Domatesle eşdeğerdi yüz rengi. Gül yanakları utanınca daha da güzelleşiyordu.