Not; A+ Amerika’da alınan en yüksek nottur.
Kaşlarını derinden çattı ve peçesini öfkeyle çenesinin altına kadar indirdi. Çağlayan bir ırmak gibi, kaynayan bir volkan gibi fokur fokurdu damarlarındaki kan.
“Hayırdır, yakalanmasına en büyük katkı sağlayan biri olarak beni ziyarete mi geldin? Zehirli katık maddesi!”
Genç kızın sesindeki tuhaf aksan o gün bile kulaklarından kaçmamıştı. Khalil bakışlarını o dolgun dudakardan çevirdi ve öfkeli yüzünü inceledi. Her an saldıracak bir kaplan gibiydi şu duruşu. “Benim yüzümden yakalandın.” Dedi çatık kaşlarla. Genç kızın söylediği kelimelere sıkılmıştı canı. İlk defa birinin hışmına uğruyordu. Üstelik ilk defa bir kadın tarafından azarlanıyordu. Daha hiç kimse prens Khalil Al Kadam ile bu tonda ve bu sözlerle konuşmaya cürret etmemişti. Ancak karşısındaki kız küfür bile eden cinstendi. Şaşırmaması gerekiyordu.
“Doğru bildin. A+.”
“Seni kurtarabilirim!”
“Veya defolabilirsin!” Khalil sabrının tükendiğini hissediyordu. Ellerini yumruk yaparak tekrar konuştu. Bu kız kiminle konuştuğunu biliyor muydu?
“Kurtulmak istemiyor musun?”
Humeyra tek kaşını havaya kaldırdı ve alayla yüzüne baktı. “Beni sen mi kurtaracaksın? Bir muhafız, öyle mi? Sağ ol, canım. İki tane senin gibi, öküz familyasından beni buraya fırlattı zaten. Sizden meded umacak kadar küçülmedim daha!” Asi burnunun yuvarlak tepesi gururla havaya kalkmıştı bu sözlerle birlikte.
Khalil kendisine kafa tutan bu kadını omuzlarından tutup sarsarak bağırmak istiyordu. Başka türlü kendine geleceği yoktu bu aptalın. Ancak bunları yapmadan evvel duydukların şokunu atlatması gerekiyordu. Muhafız mı? Khalil mi? Veliaht Prensi olan, tahtın tek varisi olan, kendisi, yani Khalil Al Kadam’ı muhafız mı sanıyordu bu kız? Aman Allah’ım diye geçirdi içinden. Rol mü yapıyordu acaba? Öyleyse mükemmel bir oyuncuydu, zira yüzünün her santimetresi ciddiyetle çiziliydi.
“Benim kim olduğumu biliyor musun?”
“Prens misin?” Diye sordu küçümseyici bakışlarla. Sesi alayla karışık bir öfkeye bürünmüştü. Khalil’i bir öfke dalgası vurdu geçti. Hayatında böyle çatlak bir kadına rastlamamıştı. Üstelik o bakışları, ne cürretle, hangi hakla gözlerinin içine bakardı. Bu ne cesaretti?
“Hayır.” Dedi Khalil. Genç kız gözlerini devirdi. Eğer prens olsaydı belki kendisine yardım edebilirdi. Ancak basit bir adam anca kendisi gibi basit basit vaadlerde bulunurdu. Gözlerini devirdi ve arkasını döndü. “İşime yaramazsın, o koca kıçını çıkar hücremden!”
Khalil vahşi bir hayvan gibi kükrememek için yumruklarını, parmaklarındaki boğumlar beyazlayana kadar sıktı ve sessizce bir öfke nöbeti geçirdi. Bu şarlatanı kendi elleriyle teslim edecekti Jalal denilen o adama. Bunun için tam o anda kendisine bir söz verdi. Ve ona hiçbir şekilde yardım etmeyecekti. Bunun için de bir söz verdi, erkek sözü!
“Sultan’ın sağ koluyum.” Dedi sakinleşince. Madem kim olduğunu bilmiyordu, sonuna kadar kandırılacaktı öyleyse. Gerçeği öğrendiğinde ise dizlerinin üstüne çöküp, ondan özür dileyecek ve Khalil’de özrünü zevkle kabul edecekti. Ancak şu an oyunu beraber oynayacaklardı ve kurallar da dahil, her şey kendisine aitti. “Seni burdan, hatta bu ülkeden çıkarabilirim.”
“Nasıl peki?” Khalil, genç kızın o katı duruşundan hiç taviz vermeyeceğini düşünmüştü bir an. Ancak yüzünden, daha doğrusu gözlerindeki melül bakışlarından belliydi her türlü yardıma muhtaç olduğu. “Beni başkasına satarak mı?”