4.BÖLÜM "Bambaşka"

4.3K 276 8
                                    

Annemin bana açıklama yapmasının üzerinde iki gün geçmişti. Konusunu açmıyordum. Annem de açmıyordu. Babamın bildiğimden haberi yoktu. Mert'in zaten hiç bir şeyi bildiği yoktu. Her şey o kadar içinden çıkılmazdı ki. 17 yıldır bir adam ve bir kadına anne, baba diyorsun. Hayatta en değerli varlığın yapıyorsun. Ama aslında hepsi yabancı. Bir yerlerde gerçek değerliler yaşıyor. Ama sen hiç tanımıyorsun. Bir gün yanından geçip gitseler, onları tanımayacaksın. Seni var eden kişilerin kim olduğunu anlamayacaksın. Belki bir yerlerde kardeşin yaşıyor. Sen onunla hiç olmayacak bir yerde tanışıyorsun. Arkadaşın oluyor. Ama o senin kardeşin. Ve bilmiyorsun.

"Gidecek misin?" düşüncelere daldığım, kahvaltı masasında annemin sorusu ile tekrar kendime geldim. "Nereye?" ne demek istediğini bilmeme rağmen, dalgınlığım bu soruyu sormama sebep olmuştu.
Sorduğum soruya cevap vermedi. Kahvaltısına devam etti. Bir kaç dakika sonra kafasını hiç kaldırmadan, "İstanbul." dedi. "Ne?" sordum. "Baban orada." bir anda hiç tanımadığım bir adama baban demesi sinirimi bozmuştu. Bozulan sinirimi üzerine, gözlerimi kapatarak bir süre, kendime yatıştırma terapisi uyguladım. Sonrasında Çatal ve bıçağımı tabağımın yanına bırakıp, kollarımı masanın üzerine koydum ve gözlerimi anneme diktim.

"Her şeyiyle anlatır mısın?" o da anlatması gerektiğinin farkındaydı. Her şey kafamda yarım yamalaktı. Tam olarak bilmem gerekiyordu.

"Ethem Başaran, baban. İstanbulda yaşıyor. Ben de sadece şirketinin adresi var. Evini bilmiyorum. Daha önce İstanbul'a gitmedim. Ama sana her şeyi yazacağım bulacaksın." oturduğum yerden baba bulunmuyor anne. Ben de söyleyebiliyorum tabi. Nasıl olsa bulurum (!) peki oraya gittiğimde de böyle düşünebilecek miyim?

"Gülce'yle buluşacağım. Daha sonra konuşuruz." kocaman bir yalan. Gülce'yle falan buluşmayacaktım tabiki. Sadece yanlız kalacağım bir yere gidip düşünmek istiyordum. Son günlerde ihtiyacım olan buydu.

"Erteleme Miraç. Eninde sonunda olacak. Hazırlan." Ne cevap vereceğimi bile bilmiyordum. Bir yanım haklı olduğunu, bir yanım ise gitmek zorunda olmadığımı söylüyordu bana.

Kahvaltı masasından kalkıp odama girdim. Üzerime bordo kadife bir etek ve ince bir beyaz kazak giydim. Çantamı ve lacivert kabanımı da kapıya çıktım. Annem elime bir kağıt sıkıştırdı. Adres olduğu apaçıktı. "Kaybetme." dedi. Başımı sallayıp çantama attım. Yanağına bir öpücük kondurdum, kaç saat sonra geleceğimi bildirdim, ve sonunda kendimi evden dışarı atabildim.

Yirmi dakikalık yoldan sonra deniz kenarındaki bir banka oturdum. Deniz bütün sonsuzluğuyla karşımdaydı. Bütün özgürlüğüyle. Mavi özgürlüktür bence. Küçüklüğümde bu düşünceye inanmıştım. Onun anısına hala inanıyorum. Küçükken gökyüzünü izlemeyi çok severdim. Bulutlardan kendime mesaj arardım. Gece olduğunda da o sonsuz mavilik gittiği için üzülürdüm. Bir gece aslında yıldızların bulutlardan daha güzel olduklarını fark etmiştim. Ve gündüzden vazgeçip geceyi sevmiştim. Ama bu sefer mavilik yerine kocaman bir siyahlık vardı. O siyahlığı bile yıllar sonra fark ettim. Sonra da meğer yıllardır siyahlığa aşıkmışım dedim kendime.

Ekranında 'Gülce' yazan telefonumu açıp kulağıma götürdüm.

"Size gelmiştim, annen dışarı çıktığını söyledi. Çabuk söyle nerdesin." ah! İki gün önce hafta sonu planlar yapıyordu. Alışveriş, sinema gibi. Ve ben bu hafta içinde hepsini unutmuştum. O hazırlanmış ve planlarıyla birlikte bize gelmişti. Ben ise burdaydım.

Siyah Kuğu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin