7.BÖLÜM "DNA testi"

3.4K 220 13
                                    

Yumuşacık yatağın içinde, odaya sızan güneş ile birlikte doğrulmuştum. Yatak gerçekten çok rahattı. Gece boyunca rahatça uyumuştum. Telefonuma baktığımda saat 08:30'du. Ayağa kalkıp camın önüne gittim. Boğazı bile görüyordu. Harikaydı. Bambaşka bir şehrin içinde, bir kaç saatte hiç tahmin edemeyeceğim olaylar yaşamıştım. Öz kardeşimi tanımıştım. Öz babam beni reddetmişti. Hiç tanımadığım insanların arasına girmiştim. Bu gün için planım neydi peki? Bu Doğu denen çocuğa yalvarmak mı? Hayır. Öz babamla tekrar konuşmak, en ideali olmalıydı.

Kulağıma bir musluk sesi gelmişti. Banyodan gelen bir musluk sesi. Su sesi. Banyo... Duş... Doğu! Ah, hayır!

"Sen duş mu alıyordun? Ben de kalıyorum burada, unuttun mu? Ben buradayken nasıl duş alabiliyorsun?" durdum. Ellerimi saçlarıma götürüp, bir nefes verdim. "Yaptığın saygısızlık. Sonuçta ben bir kızım. Bunu düşünmen gerekirdi. Ya ben banyoya girseydim. Ne kadar düşüncesizsin. Zaten tahmin etmeliydim, böyle biri olduğunu. Neden güvendim ki sana?" nefes almayı unuttuğumu hatırlayarak durdum. O ise elinde havlu ile benim yüzüme bakıyor ve kaşlarını kaldırmış sırıtıyordu.

"Öyle mi?"

"Öyle! Kimse sana öğretmedi mi bunu? Hem git evinde duş al, burada neden alıyorsun ki. Hem beni düşünen kim ki zaten!" sırıtışı ikiye katlanmıştı. Sinir bozucu bir hal almıştı. "Ne sırıtıyorsun? Tabi senin daha önce buraya getirdiğin kızların hoşuna gidiyordur değil mi?"

"Miraç."

"Zaten sen nereden bileceksin ki? Acaba ne zamandır buradasın?" fazla konuşmuştum. Zaten sabahları fazlasıyla agresif olurdum. Bütün sinirimde ondan çıkmıştı.

"Sen sabahları elini, yüzünü yıkamıyor musun?" elim, yüzüm...

"Hı?"

"Otel de neden duş alayım ki?" rezil oldum. Hiç olmadığım kadar. Şu an yer yarılsa ve dibine kadar düşsem, sonra da hiç çıkmasam. Rezil oldum. Harika!

"Ah!" utanmamın üzerine arkamdaki koltuğa oturup, ellerimi yüzüme bastırdım. O ise sırıtıyordu. Daha sabahtan salak gibi olmuştum. Gün boyunca neler yaşayacağım acaba? "Yani gece burada uyudun. Öyle mi?" onu ters köşe yapmak için uygun olduğunu düşündüğüm sorumu ona sordum. Gözlerini devirdi. Hiçbir şey diyemedi. Bende zaferimin üzerine onun sinir bozucu gülüşüne benzeyen bir gülüş sergiledim. Ellerini kuruladığı havluyu yatağın kenarına bıraktı. Odanın kapısını doğru yöneldi. Gidiyordu yine. Canı isteyince gidiyor, sonra da geliyordu. Ben ne zaman gelip gittiğini bile bilmiyordum. "Nereye gidiyorsun?" dedim. Cevap verecek olması olasılıksızdı.

"Üstünü çabuk değiştir." dedi. Sonra da çıktı.

"Peki çok bilmiş beyefendi. Ostono çobok doğoştor. Ah! Tabi, yeter ki siz isteyin. Soboh yozono yokomoyor moson? Siz emretmediğiniz için yıkamıyorum. Tabi gidin, hiç haber vermeden gidebilirsiniz. Kimim ki ben?" arkasından kendi kendime konuşarak odanın içinde dolaşıyordum. Her zaman yaptığım şeydi. Kendi kendime konuşmak... Bence delice bir şey değil. Kendi kendimizin derdini dinliyoruz. Kimseye ihtiyacımız olmadan. Bence çok mantıklı. Bir terapi olmalı.

"Hep kendi kendine mi konuşursun?" odanın kapısını açıp başını içeriye uzatmıştı. Resmen dışarda durmuş beni dinliyordu. Yine yerin dibine girmiştim. Gözlerimi devirdim ve yanına gidip kapıyı suratına kapattım. Bir rezillik daha yaşamak istemiyordum.

Siyah Kuğu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin