Şu an da bu lanet olası tozlu kütüphanede olmak yerine Ally ile bir kafede oturuyor olabilirdim. Hepsi o Taeyong denilen aptalın suçu. Eski sevgilisine yani Ally'nin eski sevgilisine yaranalım diye düştüğüm durumlara bak.
Tamam haftada en az 1-2 kere ceza alırdım ama bunda hatalı olan ben değildim.
Ally, yani benim aptal arkadaşım sabah gelip Taeyong ile barışmak istediğini söyledi. Onun için duvara yazı yazdım. Ve bilin bakalım ne oldu?
Okul müdürü beni gördü ve böylelikle buradayım.
Bu arada ben Park Rina. Okulun haylaz kızı. Aslında pek haylaz olduğum söylenemez. Sadece derslerde uyuma, okuldan kaçma, ödev yapmama, birkaç kişiyi dövmek -her gün- dışında pek bir haylazlığım yoktur.
Aslında normal biriyim. Yarı Koreli yarı Amerikalıyım. Normal sayılırım.
Okuldakiler tarafından da pek sevilmem. Ally ve annem yetiyor aslında. Babama gelince ben doğmadan önce ölmüş. Pek üzüldüğüm söylenemez. Varlığını bilmediğim birinin yokluğunu da hissetmemiştim.
Ally ile okula ilk başladığımda tanıştım. Gerçi bu 17. okulum ama nasıl olduysa hep birlikte olduk. 17. okulumun olması okuldan atılmam ya da uzaklaştırılmam falan değildi. Sadece annem ile bir yerde çok uzun süre kalmazdık. Sürekli taşınırdık, her nasıl olduysa Ally hep yanımda kalmıştı.
Her zaman ev değiştirmemizden mutlu olduğum söylenmezdi. Sürekli çevre değiştirmekten nasıl davranacağımı ya da ne yapacağımı bilemez halde gelmiştim. Nasıl arkadaş olunacağını da bilmiyordum.
İçeri giren öğretmenle cezamın bittiğini anladım ve hızla çantamı alıp kütüphaneden çıktım. Tabi çıkarken öğretmene kötü bakış atmayı ihmal etmemiştim.
Dışarı çıktığımda kıçına kadar donan Ally ile karşılaşacağımı biliyordum. O her zaman beni beklerdi. Sanki başıma bir şey gelecekmiş gibi.
Sahte gülümsememi yüzüme yerleştirip ona doğru ilerledim. " Ally sana beni beklememeni söylemiştim."
"Evet." Yüzündeki piç gülüş bende ona bir yumruk atma isteği uyandırıyordu. " O halde niye buradasın?"
"Sanane." Ben nasıl laf sokarım diye düşünürken konuşmaya başladı. "Her neyse. Hadi bir an önce size gidelim. Annenin yaptığı yemekleri yemek istiyorum."
"Sanane benim annemden." Beni takmayıp kolumdan çekiştirmeye başladı.
Eve yürürken Ally'nin sürekli arkasına çaktırmadan bakıp durduğu gözümden kaçmamıştı. "Neye bakıp duruyorsun sen?" diye sormamla bir anda bana döndü.
"Ne? H-hayır hiç bir şeye bakmıyorum. Bunu da nerden çıkardın?" deyip beceriksizce güldü.
"Peki öyle olsun." dedikten sonra eve gelene kadar hiç konuşmamıştık.
Eve girdiğimde kendimi direk yatağıma attım. Birkaç kere yastığımla kendimi boğmaya çalıştıktan sonra Ally'nin yanıma gelmediğini fark ettim.
Uyuşuk adımlarla yatağımdan kalkıp yavaşça kapıyı açtım. Oturma odasında olmadıklarını görünce direk mutfağa yöneldim. Konuşma sesleri duymaya başlayınca istemsizce adımlarım yavaşladı.
Biliyorum kapı dinlemek hoş bir davranış değildi ama içimden heyecanıma engel olamamıştım ve yavaşça dinlemeye başlamıştım.
"Tekrar gitmemiz gerek Rosalie." Ne? Nereye?
"Artık nereye gitmemiz gerektiğini bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum Ally." Annemin çaresizce çıkan sesi içimdeki heyecanı yavaş yavaş endişeye çevirmeye başlamıştı. Şu an neyden bahsettikleri hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimpos Melezleri [EXO Fanfic]
FantasyOlimpos Tanrılarının gerçek olduğunu öğrendim. İnsanlardan melez adı verilen çocuklarının olduğunu da. Ve ben de onlardan biriyim. Not : Bu bir Percy Jackson fanfiction'ıdır. Ondan esinlenerek yazılmıştır.