Öksürerek gözlerimi açtığımda hızla yattığım yerden kalktım. Deli gibi öksürüyordum ve başım çatlayacak derecede ağrıyordu. Elimle ağzımı kapattığımda önüme uzatılan suyu kimin verdiğine bakmadan titreyen ellerimle suyu dökerek içtim.
Hala boğazım acıyordu. Ancak acısı biraz dinmişti. Çok öksürmekten gözlerim dolmuştu. Çevreme bakıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Revirdeydim , Luhan ile birlikte. Ve yan tarafımdaki yatakta uzanan Tessa ile.
"N-neler oldu?" Sesim acayip kısık ve güçsüz çıkıyordu. Sebebini bilmiyordum. En son hatırladıklarım canavara doğru koşmamdı. Ve boom!
Gerisi karanlıktı.
"Geri yat. Dinlenmen gerek. Seni buraya getirdiklerinde berbattın. Ne kadar korktum haberin var mı?!" Luhan'ı ilk defa kızgın görüyordum. Tıpkı çocuğunu azarlayan bir anne gibiydi. Dediğini yaparak yavaşça geri yaslandım. Başım hala fena halde ağrıyordu. "B-başım ağrıyor."
Başka bir bardak uzatarak :" Bunu iç. İyi gelecektir." dedi. İçtikten sonra :"Ne oldu en son?" diye sordum.
"Herkes büyük bir patlama sesi duydu. Sütunların dışından geliyordu ve açıkçası gözle görülür derecede büyüktü. Eğer sütunlar olmasaydı hepimizi süpürecek bir boyutta. Herkes hızla o tarafa giderken yerde yatan seni ve yanı başında seni kaldırmaya çalışan Tessa'yı gördük." Suratını buruşturarak devam etti. " Bir de iğrenç görünümlü değişik bir yaratık. Tamamen hareket edemiyordu. Bunu fırsat bilerek diğerleri işini bitirdi." Derin bir nefes aldığında bana baktı ve: "Tanrılar aşkına Rina o şeyi sen mi o hale getirdin?"
Ben yapmış olmalıydım. Ama hatırlayamadığım için bir şey dememeyi seçtim. Kolumda acı hissetmemle bakışlarımı o yöne indirdim. Bizi ağaca fırlattığında kolumdan ağır bir darbe almıştım ve yavaş iyileştiğim için biraz zorlanacaktım.
"Ah sen biraz daha dinlen. Ben yaralı birileri var mı diye bakmaya gidiyorum." Luhan konuştuktan sonra koşar adımlarla dışarı çıktı.
"Ah sonunda gitti." Bir anda yattığı yerden hızla doğrulan Tessa ile kalbim tekledi.
"Beni korkuttun! Ne yapıyorsun sen?" Ellerini yelpaze yaparak kendini serinletiyordu. "Senden daha önce uyanmıştım. Uyanır uyanmaz beni sorguya çekti. Tıpkı annemden azar yiyormuş gibi hissettim!" Gülmek istesem de gülemiyordum. Çünkü canım hala fazlasıyla yanıyordu. Tessa da yara almıştı. Ancak benden daha hızlı iyileştiği için gayet iyi duruyordu.
"Tam olarak ne oldu?" Tekrar merakla sorduğumda hemen gülümseyerek bana döndü. "Ben de onu diyecektim. Tanrılar aşkına Rina sen harikaydın!"
Övülmek hoşuma gitmişti. "Gerçekten mi?"
Başını memnuniyetle salladı. "Evet. Gerçi çok büyük bir patlamaydı. Gerçekten ciddi derecede büyüktü. Bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Tabi sen de bilmiyordun. Gerçi neredeyse bizi öldürecektin ve sütunlar olmasaydı tüm herkesi... Ama son anda sulardan bir bariyer oluşup bizi korudu."
Derin bir nefes alıp devam etti. " Hayatımda hiç böyle bir şey görmemiştim. Sen elindeki kılıcı canavara değdirdiğin an olmuştu. Bu muhteşem ve aynı zamanda korkunçtu." Mutlu olmuştum. Bir şeyler yapabildiğim için mutlu hissediyordum.
"Yani burada ki kimse bize bulaşamaz. Onları su ile kamçılarsın. " Kendi çapından benim gücüm ile hava atarken gülerek onu izliyordum. Ama hala acı çektiğim için yüzüm değişik bir hal almış olmalıydı.
"Ha bu arada... O Seolhyun'u gördüğüm yerde boğacağım." Bir anda adını duyduğumda gülümsemem soldu. "Onun yüzünden ölüyorduk. Tamam birini sevmezsin ama onu ölümle baş başa bırakıp gidecek kadar da nefret edemezsin. Ya da edersin. Bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimpos Melezleri [EXO Fanfic]
FantasyOlimpos Tanrılarının gerçek olduğunu öğrendim. İnsanlardan melez adı verilen çocuklarının olduğunu da. Ve ben de onlardan biriyim. Not : Bu bir Percy Jackson fanfiction'ıdır. Ondan esinlenerek yazılmıştır.