Masal kitabının son sayfasını da çevirdikten sonra kapağını kapatarak yanımda uyuyakalan Mia'ya baktım.
Yaklaşık iki saattir aralıksız kitap okuyordum ve büyük ihtimalle Mia ilk saat dolduğunda çoktan rüya görmeye başlamıştı. Bunu daha erken fark edip okumayı bıraksaydım başım daha da çatlayacak hale gelmezdi.
Üstünü güzelce örttükten sonra sessizce odadan çıkıp aşağı indim.
Bir süre koltukta gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalışmıştım. En sonunda çareyi Luhan'da bularak dışarı çıktım.
Genelde çok düşünmeyen biri olarak şu an kafamdakiler oldukça fazla geliyordu. Beynimde sürekli kitaptan çıkan iki satır dolaşıp duruyordu. Ben korkudan o an idrak edememiştim ne olup bittiğini ama Sehun yine her zamanki gibi sakinliğini ve tecrübesini konuşturmuştu.
Bana dinlenmem gerektiği için gitmemi söylemişti. O ise büyük ihtimal hala orada kafa yoruyordu.
Biraz kafa dağıtmak için Luhan'ı korkutmaya karar vermiştim. Sessizce içeri girerken önce kafamı uzattım.
Luhan'ın çokta korkak olduğunu düşünmüyordum. Bazı zamanlarda oldukça sert durabiliyordu. Tabi ortalıkta 'ben sang namjayım' diye gezmediği zamanlarda.
Fakat onu bir kızla gülerek konuşurken bulmuştum. Kızın arkası dönüktü bu yüzden sadece siyah saçlarını görebiliyordum.
Ondan baş ağrım için bir şeyler istemeyi kenara koyarak sessizce girdiğim gibi çıktım.
Vakit gece yarısını geçtiği için etraf oldukça sessiz ve huzur vericiydi. Ayaklarım beni göle doğru sürüklerken suyun sesinin bana huzur verdiğini fark etmiştim.
Büyük bir taşın üstüne otururken bir elimi suya soktum ve gözlerimi kapattım.
Bir süre öyle dururken yanımda kıpırtı hissetmemle yavaşça gözlerimi açtım. Yanımda Poseidon'u bile görmeyi beklerdim. Baekhyun'u değil.
Bana bakmıyordu. Her zaman ki ifadeyle nehri izliyordu. Niye gelmişti ki?
Kesin bana olan kaba tavrından dolayı acı ve ızdıra- Kendi saçma düşüncelerimi bile ciddiye alamazken dışarı küçük bir kahkaha bıraktığımı biraz geç fark etmiştim.
Garip bir şekilde bana bakarken tek kaşını kaldırdı. Anında sesim kesilirken önüme döndüm.
Bir süre sessizce durduktan sonra :"Anlat." dedi düz bir tonla. Karmaşık bir ifadeyle ona baktım. "Neyi?"
Derin bir nefes bıraktı sıkıldığını belli edercesine. "Bak mavi. Ben aptal değilim ama istediğim zaman aptalı kolayca oynayabilirim. Kehanetle ilgili bir şeyler olduğunu biliyorum. O yüzden uzatmadan anlat."
Artık nasıl öğrendiğini sorgulamayacaktım. Beni ilgilendirmezdi. "Niye?" İfadesizlikle gözlerine baktığımda kaşları çatılmıştı ama bir şey dememişti.
"Sana neden anlatmalıyım ? Sana güvenmiyorum. Güvenmeyi bırak seni tanımıyorum bile. Dediğin gibi Mia dışında bir konu hakkında konuşmamız oldukça saçma ve gereksiz." Konuştukça yeni fark ettiğim bir şey daha olmuştu.
Baekhyun'a karşı içimde bir sürü kırıklık vardı. Çok saçmaydı. Onu tanımıyordum, ona karşı bir şey hissetmiyordum. Böyle olması saçmaydı. Her şey saçmaydı.
Bu sefer içimde bir korku yoktu. Sadece ona karşı bir dolmuşluk vardı. Yavaşça gözlerimi gözlerine çıkarttığımda bana sert ya da sinirli bir şekilde bakmasını beklemiştim.
Daha önce yüzünde görmediğim bir ifadeyle öylece gözlerime bakıyordu.
Yerimde rahatsızca kıpırdandığımda boğazımı temizledim ve ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla başım dönmüştü ve kendimi Baekhyun'a doğru bırakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimpos Melezleri [EXO Fanfic]
FantasyOlimpos Tanrılarının gerçek olduğunu öğrendim. İnsanlardan melez adı verilen çocuklarının olduğunu da. Ve ben de onlardan biriyim. Not : Bu bir Percy Jackson fanfiction'ıdır. Ondan esinlenerek yazılmıştır.