# Red - Nothing and Everything #
*******
(İzmir)Defne, yetimhanenin bahçesindeki banklardan birinde tek başına oturmuş elindeki kitabı okuyordu. Güneş batmak üzereydi. Adım seslerini duyduğunda kitaptan başını kaldırdı ve karşısından kendisine doğru koşarak, hızla gelen Kadem'i gördü. O an onun neşesi kendisine de bulaşmış gibi gülümsedi.
"Yavaş ol!" diye bağırdı gülerken. "Düşeceksin."
Kadem hızını azaltmadan ona doğru geldiğinde Defne'yi heyecanla elinden tuttu ve kendisine çekti. "Gel benimle," dedi. "Seni bir yere götüreceğim!"
Defne daha ne olup bittiğini anlayamazken kendisini çeken ve onu sürüklercesine, neşeyle ilerleten Kadem ile hızlı adımlarla yürüdü. "Nereye götürüyorsun beni?" diye sordu, ancak cevap alamadı. "Kadem? Nereye gidiyoruz?"
"Cennete," dedi Kadem. "Senin cennetine." Kahkaha attı. "Birazdan göreceksin. Ama şimdi gözlerini kapat."
"Ne!?"
"Gözlerini kapat, hadi!"
Defne anlamasa da heyecanlanmasına engel olamadı ve ısrar etmeyi bırakarak gözlerini kapattı, arkadaşının kendisini yönlendirmesiyle yürümeyi sürdürdü.
O gün evlatlık verilecek olmasının kesinleşmesi ve yetimhanedeki, İzmir'deki son günü olması nedeniyle içi ister istemez buruktu. Bir aileye sahip olacak olmak onu ne kadar heyecanlandırıyor olsa da; Kadem ve Andaç ile aynı çatı altında olabileceği son günü olması hüzünlü hissetmesine sebebiyet veriyordu. Badeler de gelecek yaz sonunda İstanbul'a taşınacaklardı ve Bade babası ile; Andaç'la Kadem'in İstanbul'daki bir yurda nakil edilmelerine yardım etmesi için konuşacaktı. Böylelikle yine aynı şehirde, birlikte olabileceklerdi. Henüz hiçbir şey kesinleşmese de; Defne ne mesafelerin ne de zamanın onları, dördünü ayırmaya yetemeyeceğine emindi. Sadece artık uzak olacaklardı, eskisi gibi her anlarını birlikte geçiremeyeceklerdi. Bu üzücüydü.
En sonunda, onu yetimhanenin arka bahçesinde ilerletip çimlerle kaplı tepenin sonuna getiren Kadem'in kendisine seslenmesiyle gözlerini açtı Defne. Denizi gören tepenin yamacına geldiklerini fark etti, karşısında duran ve o tepedeki tek ağaç olan büyük ağaca baktı, inanamaz gibi yutkundu.
Heybetli ağaç kızıl güneşi arkasına almıştı ve tüm gövdesi rengarenk ampullerle sarılıp süslenmişti. Renkli kumaş parçaları ağacın dallarından bir dilek ağacına tutunur gibi sallanıyorlardı. Ağacın altında duran tahta piknik masası tıpkı eski Türk filmlerinde, Defne'nin bayıldığı sahnelerde olduğu gibi kareli bir örtü ile örtülmüş ve üzerine, içi yiyeceklerle dolu olan hasırdan bir sepet konulmuştu.
Defne parlayan gözleriyle karşısındaki manzaraya bakakalırken; ağacın alt dalında oturan ve son renkli kumaşı da dala bağlayan Bade ona el sallayıp kıkırdadı ve daldan atlayarak Kadem ile ikisine doğru ilerledi.
Defne ise Kadem ile birlikte, büyülenmiş gözlerle, ilerleyerek masaya yaklaştı. "Ya!" Heyecanla gülümserken bakışları Kadem ve Bade arasında mekik dokudu. "Çok güzel olmuş... bunları siz mi planladınız?"
"I-ıh." Kadem kaşlarını hınzırca havaya kaldırdı ve Defne'ye çenesi ile onun arkasını işaret etti.
Bunun üzerine arkasına dönen Defne; kendisine doğru iki yanında tuttuğu bisikletlerle gelen Andaç'ı gördü ve gözleri bu görüntüyle çok daha fazla parladı. Henüz bisiklet binmeyi bilmiyordu ancak öğrenebilmeyi delicesine istiyordu. Andaç'ın Defne'ye bunu öğretme sözü vardı ve görünüşe göre o gün bu sözünü tutacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
General Fiction"Bazen, geçen sadece zamandır, bazı acılar bâki kalır. Bazı sözler bedenlere, bazı aşklar kalplere, bazı dostluklar da anılara saklanır..." Yetimhanede büyümüş dört arkadaşın kayıp zamanlarının, yok oluşların, katlanılamaz acılara rağmen hayata ye...