1- Çocuk

7.4K 407 90
                                    

Akşamüstü , güneşin yakıcı ışınlarını heybesine atıp, nazik parmaklarıyla serinliği dağıtmaya başlamıştı artık. Tozlu yolda ilerleyen büyük siyah arabayı kullanan adam ,dikiz aynasından arka koltukta oturan oğlunun meraklı bakışlarla camdan dışarıyı izlemesine arada bir göz atıyor, onun durmaksızın yağdırdığı ardı arkası kesilmeyen sorularına cevap yetiştirmeye çalışıyordu. Gün geçtikçe büyüyen şehrin, sonunda buraya kadar yayılacağını bilerek yaptığı yatırımlar, meyvesini vermeye başlamıştı. Çok değil , daha on yıl öncesinin av alanlarında çok katlı apartmanlar yükselmeye başlamıştı bile. Küçük bir inşaat şirketi kurarak atıldığı iş hayatında, büyük bir holding sahibi olarak, saygın bir isme sahipti şimdi. Ve ileride imparatorluğunu bırakacağı iki oğlundan büyük olanı, şimdiden inşaat sahalarını kendi için eğlenceli bir oyun alanı haline getirmişti... Gururlu bir gülümsemeyle dikkatini yola vermeye çalışırken, birden Zahir'in sesiyle irkildi.

"Baba, baba! Dur! Bir şey oluyor orada. "

Ani bir frenle arabayı kenara çektiği an, Zahir heyecanla fırladı arka kapıdan.

Biraz ilerideki küçük çeşmenin başında 3-4 çocuktan oluşan bir kalabalık vardı. O , henüz arabadan yeni çıkıyorken Zahir oraya varmıştı . Çocuklardan birinin tişörtünün yakasına yapışarak, ileri fırlattığını gördüğünde, endişeyle çeşme başına doğru koşmaya başladı. Ve ilk defa gördü o zaman gördü küçük kızı.

Yerde, kollarını başına dolayarak, dizlerini karnına çekmiş olan çocuk, çamurla bütünleşmiş bir bulamaç olmuştu adeta. Kollarında ve bacaklarındaki çiziklerden sızan kan yolları kendi öyküsünü anlatıyordu Feridun'a. Bir süredir dayak yemekte olan biçare bir küçük kızın hikayesi acımasız bir gerçeklikle akın etti bir anda bakışlarına, oradan beyninin en derin kıvrımlarına... Kalbine... Yüreğinin en derinlerinde güvenli yaşamını sarmaladığı surlara saldırdı sonra acımasızca. "Beni de içeri al!" dercesine..."Ben de varım" ..."Gör" dercesine...

İncecik kolları, yırtık pantolonundaki koca deliklerden görünen bacakları ile zavallı bir yaratıktan ötesi olmaya gücü yetmiyordu sanki küçüğün. Acıma, son hızla savrulan ağır bir gürz gibi yüreğini parçalarken bir başka gerçekliğin duvarına çarptı bilinci son hızla. Küçüğü bu hale getirenler kendi arkadaşlarından başkası değildi üstelik... Masumiyet çağlarının başlangıcında narin birer kelebek gibi süzülmesi gereken çocukların gaddarlığı dağıttı siperlerini bu kez de .

Kendi oğluna takıldı gözleri, iyi bakılıp, çok sevilmiş olmanın sağlıklı havası dolup taşıyordu gürbüz bedeninden. Öfkeli gözleri, lacivert bir fırtınayla ezip geçiyordu diğerlerini. Dişlerini sıkmış, elleri her iki yanında yumruklar halinde sıkılmış, öylece dikiliyordu küçüğün yanı başında. Bir koruyucu gibi...

"Küçücük çocuk , utanmıyor musunuz!" diye haykırdığını duydu Zahir'in.

Ne yapmalıydı? Belki de... Hayır! Zahir' in zaferini yaşamasına izin vermeliydi genç adam. Zayıfın yanında yer almayı, onu korumayı öğretebilmiş olmanın gururunu yaşamalıydı oğlu. Bugünü görene kadar kendisinin unuttuklarını kendi gözleriyle görmeliydi delikanlı. Yine de, içinde sızlayan bir yara, çocuk bedenlerinden gelen bu acımasızlığın önüne, yine bir başka çocuk bedeninin set çekmesini istediğini söylüyordu kendini duyurmak istercesine. Zamanın içinde adı masumiyete ulanan yaşlardakilerin karasını bir başka çocukla, kendi oğluyla temizliyor, dimağına yapışıp kalan o kekremsi kokulu hissin dokunuşundan böylece sakınıyordu belki de kendisini. Diğer çocuklardan birinin nefret dolu bir ifadeyle yerde yatan çocuğa tükürdüğünü gördüğünde istemsizce yumdu gözlerini. Yumrukları sımsıkı kapalı öylece donakalmışken , zorlukla zapt ediyordu kendisini.

NEFHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin