16 Deli Kan

1.9K 187 35
                                    


Ah... Nasıl da deli bir rüzgârdı, gençlik... Kavak yelleri derler ya hani... İşte o misal, eser durur, ötesine berisine bakmazdı... Düşünmeden eder, eyler, sonra da iş işten geçtikten sonra karalar bağlardı. Öyleydi Yusuf'un hali de. Bir küçük öpücüktü belki, bir tenin diğerine teması, az biraz ılık, az biraz büyülü... Bir anlıktı belki ama bir ömür sığdırmıştı ya Yusuf o öpücüğe, şimdi nasıl onsuz yapardı bilemiyordu işte. Bir de emin olamıyordu genç adam.

Sesinden, bedeninden taşarak, dolu dolu "Seviyorum." dememişti Nefha'sı.

Gözlerinin içine bakmış, kendince cevaplar bulmuş, bir deli akıntının peşine sürüklenmiş, Nefha'nın titreyen dudaklarında bulmuştu yolunun sonunu. Şimdi geçip gitmişti o an artık ve Yusuf, düşünmeye, ne yaptım demeye şimdi başlamıştı.

Gözlerini açınca ne olacakı şimdi? Hadi, tamam, öpmüştü ama... Karşılık almış mıydı bakalım... O yaşam özüne bir anlık bir dokunuş vermiyordu ki cevabı... Bir saliseye sığan bir olmuşlukta kendi başına mı kaybolmuştu, bilmiyordu ki...

Korkarak araladı kirpiklerini, bir milim, ufacık küçücük o da... Sonra kopmak, bırakmamak için direnen bedenine inat hafifçe uzaklaştı ondan. Hala gözlerini açmamıştı Nefha... Nasıl da güzel, nasıl da efsunlu bir güzellikti karşısında duran, nefesi kesilmişti adeta. Daha önce ona âşık olmamış olsaydı bile, biliyordu ki o an vurulurdu Yusuf. Nefha, karşısında öylece dudakları titreyerek, gözleri kapalı dururken daha önce ona kaymamış olsa bile o anda tutulur bir daha da iflah olmazdı yüreği...

Hayranlıkla parlayan gözleri genç kızın yüzünde dolandı bir süre, korkuyla endişeyle, daha az önce dudaklarında kaybolmuş olmanın esrikliğiyle... Nefha, hülyalı bir tebessümün içinde kaybolmuştu. Bu denli yakından bakınca, kapalı göz kapakları o denli büyük görünüyordu ki Yusuf'un tüm dünyasını içine sığdırmıştı adeta. Ardına saklı o engin denizleri merak etti birdenbire. Ya onlar... Ya onlar nasıl görünürdü? Gözlerini şimdi açsa kulaç kulaç aşka yüzer miydi Yusuf? Yoksa hayal kırıklığı dolu bir derin kuyu mu gizliyordu, kapılarının ardında? Bilmek görmek istiyordu Yusuf, ama Nefha, sustukça sessiz kaldıkça, yüreği sıkışıyor, eli ayağına karışıyordu adeta. Bir kelime olsun etmesi için yalvaracak hale gelmişti Yusuf. Sonunda, "Ne olacaksa olsun..." diye düşündü, çaresizlik içinde.

Tam dudakları aralanıp, yakarışını dile getirecek ki, birden dudağını ısırdı kız. Sonra eli dudağının kenarını buldu, hafifçe dolandı az önce kendi dudaklarının gezindiği yollarda. Tebessümü genişledi... Genişledi... Öylesine büyüdü ki, sığamadı dudaklarının çeperlerine, haylazca köşelerine atladı, oradan bir bahar kelebeği gibi narince salındı, uçtu, yanaklarına kondu sonunda. Ama yetmiyordu sanki genç kıza. Gülümsemesine ömrünü, koca evreni sığdırsa yine de yetmezdi sanki. Daha da büyüdü tüm bedenine yayıldı, tebessüm Nefha, Nefha tebessüm olmuştu şimdi...

Dudaklarının kızılını saklamak istercesine, kıstı onları, ama bu sefer de yanaklarını al bürümüştü. Başını hafifçe eğdi, inanamıyormuşçasına salladı hafifçe. Bir kıkırdama kaçtı dudaklarından. Hala kapalıydı gözleri genç kızın, kaşları çatıldı Yusuf'un. Neden açmıyordu gözlerini, neden esirgiyordu o duru gökyüzünü ondan.

Genç kızın, ondan sakınmaya çalışarak gizlediği yüzünü, avuçlarının arasına alarak hafifçe eğildi ona doğru, neredeyse alnı saçlarına değecekti. Korkuyla ağır aksak bir ritm tutturan kalbini de içine katarak, titrek bir sesle sordu sonunda.

"Bakmayacak mısın bana, Nefha?" diye sordu önce. Sonra korkusunu dile getirdi kırık, pürüzlü bir sesle.

" Kızdın mı yoksa... Ben... Ben... Belki de yapmamalıydım. Nefha... Lütfen bir şey söyle bana, bağır, kız ama bir şey söyle." Yutkundu, "Lütfen..." diye fısıldadı, yalvararak.

NEFHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin