Sonunda seçmeler başlamış, herkes yerini almıştı. Katılanlar, sahnenin arkasına geçerken, yakınları, onları izlemek için koltuklarına geçmişlerdi. Salonda çıt çıkmıyordu neredeyse. Adaylar teker teker performanslarını sergilerken, Zahir'in aklı, bahçede geçen olaydaydı hala. Kızıl saçlı kadın, araya girmemiş olsaydı, ne olacağını bilmiyordu Zahir. Sakin olmaya çalışırken bile, için için kaynıyor, beyni düşüncelerinin seli altında harap oluyordu. Onu engelleyen kendisine hâkimiyeti değildi, kabulleniyordu bunu. Nefha'nın duru, berrak göllerinde ki o yalvaran bakış durdurmuştu genç adamı.Nasıl da kızıyordu kendisine... Bu denli aşikâr olanın, başkaları tarafından görülmeyeceğini nasıl düşünebilmişlerdi bu zamana kadar? Onlar için nefes almak kadar doğal olan bir şeyin, başkaları tarafından garipsenebileceğini nasıl öngörememişlerdi? Yusuf ve Nefha arasında tomurcuklanan, gelişen o bağlılık, onlar için öylesine olağandı ki... Geri kalan dünyayı hiçe saymışlardı adeta. Unutmuş, gözden ırak tutmuşlardı geri kalan herkesi. Nefha'ya nasıl bakılacağı, hakkında neler düşünüleceğine hiç kafa yormamışlardı bugüne kadar. Bunun kötü niyetli gözler tarafından nasıl algılanacağını düşünememişlerdi. Nasıl bu kadar aptal olabilmişlerdi? Anlam veremiyordu şimdi buna Zahir. İki genç erkekle, kan bağı olmadığı halde aynı evde yaşayan bir genç kız hakkında dedikodular olacağı kesin değil miydi? Hele ki bu genç kız ve erkeklerden biri, tek kökten büyüyen, birbirine dolanmış sarmaşık güller gibi olmuşsa...
Bir an önce buradan ayrılmak, babasıyla konuşmak istiyordu Zahir. Bu nedenle de nihayet Nefha'nın ismi anons edildiğinde, derin bir nefes aldı rahatlayarak. Aynı anda hemen yanında bir hareketlilik hissetmişti. Sahneden gözlerini ayırarak, yanına yerleşmeye çalışan kişiyi gördüğünde gözlerini devirdi iç çekerek. Elbette... Elbette burada olacaktı Yusuf. Nefha'nın yaşamının her dönemecinde elini tutmamış mıydı o? Buradaydı tabi ki. Ve elbette, tam zamanında... Buna rağmen, dünya Nefha'ya saldırdığında yanında olan, kendisi olmuştu. Çıkışmak için ağzını açtığı sırada, nihayet yanına oturmayı başaran Yusuf, endişeli sesiyle lafı ağzına tıktı genç adamın. Nefes nefese arkasına yaslanırken, "Bir an geç kalacağım diye öyle korktum ki... Daha yeni çıkıyor değil mi Nefha? " diye sordu hızlı, birbirini kovalayan kelimelerle.
Uzanarak sırt çantasını diğer yanındaki boş koltuğa atarken, konuşurken, gözlerini bir an bile ayırmamıştı sahneden. Nefha'nın o sahnede geçireceği zamanın, tek bir anını bile kaçırmamaya gayret ediyordu adeta. Tek bir an bile kaçırsa uğursuzluk bulacaktı sanki Nefha'yı... Onun sahnedeki varlığı, kendisine bağlıymışçasına, sahneye demirliydi genç adamın gözleri.
Nefha'nın hala görünmediğini fark edince "Canı neden sıkıldı Nefha'nın?" diye sordu Yusuf gergin bir ses tonuyla. Zahir şaşkınlıkla ona döndü aniden.
"Sen nereden biliyorsun Nefha'nın canının sıkıldığını? İçeriden seni mi aradı?"
Yusuf başını iki yana sallayarak " Hayır, aramadı tabi ki ağabey. İçeriden telefonla konuşamıyorlar, bilmiyor musun?"dedikten sonra devam etti.
"Sınavda bir ara ölüyorum sandım. Zor attım kendimi dışarı. Senin arabayı sapasağlam görünce, rahatladım. Neyse... Şükür. İlk başta size bir şey oldu sandım. Ödüm koptu resmen ya."
Birden duraksadı, çenesi kasıldı genç adamın. Ağabeyinin az önce onu onayladığı yeni çekmişti dikkatini.
"Nefha'nın canı neye sıkıldı?" Diye sordu dişlerinin arasından. Oysa Zahir çok ayrı bir yerdeydi o an. Yusuf sınavdan çıktım der demez çıldırmıştı adeta.
Zahir'in bir anda öfkeyle "Sınavı bitirmeden mi çıktın Yusuf!" diye patlaması üzerine iç çekti sıkıntıyla.
"Yok ya... Bitmişti çoktan, cevaplarımı öylesine gözden geçiriyordum." dedi umursamaz bir ses tonuyla. Duraksadı."Hoş öyle olmasa da çıkardım. " diye ekledi hemen ardından. "Ölüyorum sandım. Geç falan mı kaldınız? Ne oldu, niye k..." diyerek aniden sustuğunda ne olduğunu anlamak için şaşkınlıkla başını çevirdi Zahir. Ancak genç adam bir konuşmanın ortasında olduğunu dahi unutmuş gibi görünüyordu o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFHA
Teen FictionVarlığı inkâr edilemez olandı, yok sayılamayacak, gözden kaçırılmayacak olandı, Zahir. Adı gibi... Kırıp döktüğünün nefesinde üflendi ona sur borusu, Nefha... İsmi gibi... Kıyametiydi. Başlangıcıydı. Yaşamın bittiği yerdi. Tükenmez sevdalara yazı...