13.BÖLÜM-SIRA YEŞİL ÜLKEDE

17 2 0
                                    

13.BÖLÜM

SIRA YEŞİL ÜLKEDE

Başkan alkışlarla platformdan inip çocukların masasındaki yüksek tabureye oturdu. Gülen gözleri, minik yüreklere coşkun bir sevgi akıtıyordu.

"Evet çocuklar! Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz? Kalan tatilinizi burada geçirmenizden mutluluk duyarız ama Sessiz Işık gideceğinizi söyledi."

Maja; saygılı bir tavırla başını eğdi,"evet efendim" dedi.

"Su'ya yaptıklarından dolayı bizzat teşekkür edemedik. Yeşil ülke insanları olmasaydı bütün yaptıklarımız heba olurdu. Asilere ulaşmamız mümkün değildi."

Gözlerin kırpıştırıp mutlulukla gülümsedi.

"Ufuk Altı Ülkesine gideceğiz. Orada da tıpkı burası gibi her an farklı bir şeyler keşfedebiliyoruz ama uzun süre kalamayacağız maalesef. Okullarımız açılıyor. Oradan da sıradan yaşamımıza devam etmek için evlerimize dağılacağız."

Kisho'nun aklı daha önce Galal ile konuştukları mevzudaydı. Her konuya balık gibi daldığından "saygısızlık mı ediyorum" diye düşünerek merak ettikleri soruyu arkadaşının sormasını istemişti ama şimdi tüm ağız burun oynatmalarına hiçbir tepki alamıyordu. Son olarak masanın altından ayağına basmasına rağmen "sonra" işaretini alınca yine kendini kurban etme kararı aldı. Çekingen bir tavırla konuştu.

"Su'ya buraya geleceğimizi haber vermiştik. Neden gelemediğini biliyor musunuz acaba? Yani elinde olsaydı mutlaka gelirdi diye düşündük. En azından ben kesinlikle geleceğini düşünüyordum."

Kaşlarını çatarak yanında oturan Galal'ı, gözünün ucu ile işaret etti.

"Sonra o, hasta falan olabileceği düşüncesini ortaya atınca!"

Başkan gülümsedi; elini uzatıp Kisho'nun yanağını okşadı, başını salladı. "Haklısın canım" dedi.

"Yani hasta olması bakımından haklısınız demek istemedim. Çok çok iyi. Merak etmekte haklısınız demek istemiştim."

Başkan kaşlarını kaldırarak bir iki saniye düşündü. Elini sallayıp duruyordu. "İsimleri çok yaratıcıydı ama" dedi.

Hatırlayamayınca dudaklarını büzüp çocuklara baktı.

"Siz kutuplardaki torunlarınıza ne isim takmıştınız?"

Kimseden cevap gelmesine gerek kalmadan hatırlayıvermişti;

"Hah! "buz adam" mı? İşte onlar yer altı mağaralarına büyük zarar vermişler. Hatta bazıları Ufuk Altı Ülkesine çıkan dehlizlere bağlıymış. Sizin anlayacağınız oraların tekrar onarılmasıyla uğraşıyorlar."

"Hatırlıyoruz. Bütün buz dağlarının içini oymuşlardı. O halde bizde ziyaretimizi daha da kısa tutarız."

Güçlü; Murat Can'a doğru yaklaşarak başını kucağına koydu. Arkasında diğer yoldaşlar bekliyorlardı.

"Yeşil Ülkedeki en az bizler kadar zeki dostlarımızı göreceğimiz için çok memnunuz. Umarız bizi eve falan göndermeyi düşünmüyorsunuzdur.

UFUK ALTI ÜLKESİ

Yeşil ülkeye gitmeleriyle birlikte, ikinci bir karnaval daha yaşadılar. Su; kardeşleri yanında olduğu için o kadar sevinçliydi ki ne yapacağını bilemiyordu. Kraliçelerinin mutluluğuna katkıda bulunmak isteyen yeşil derili dev insanlar; büyük bir sevecenlikle misafirlerini rahat ettirmeye çalışıyorlardı.

Yeşil gölde yunuslarla yüzdüler. Ormanların içinde yaşayan genetikleriyle oynanmış zeki hayvanlarla dostluk kurup oyunlar oynadılar. Sadece teşekkür etme amacıyla beş dakikalığına geldikleri yeşil dünyada; kardeşlerinin ısrarına dayanamayarak, birkaç gün daha kalmaya karar vermişlerdi. Üçüncü günün sabahında kahvaltı masasının çevresi tamamen hanımeli sarmaşığı ile kaplanmış kameriyede hazırlanmış olduğunu gördüler. İri çiçekler öylesine baş döndürücü bir rayihaya sahipti ki ellerinde olmadan beş dakikalarını sadece enfes kokuyu tekrar tekrar içlerine çekerek geçirdiler.

"Bu çiçeklerin içlerinde balları olurmuş. Hanımeli çiçekleri beyaz olmaz mıydı arkadaşlar ve daha küçük?"

Dipti; kendisini, Volante'yi ve Ilgar'ı işaret ederek bir kahkaha attı. Öyle sevimli gülüyordu ki neşe hepsine sirayet ediverdi.

"Küçük! Küçük ha! Sen küçük dedin değil mi Maja? Yani bizim gibi! Burada öyle bir şeye rastladın mı ? Eminim bir yerlerde yaşayan karafatmalar bile bizden büyüktür."

"Neyseki korkmamızı gerektiren canlılar yok ülkemde."

Su, bir çiçeği kopararak taç yapraklarını aşağıya doğru kıvırdı.

"Ballı oldukları doğru. Bizim dünyamızdaki tüm bitkiler dış dünyadakinden daha fazla gelişiyor ve renkleri yeşil güneşimizden aldıkları ışığı soğurduklarında yeşilin tonları çıkıyor. Kırmızı gülün bile rengi yeşilimsidir."

Elsa; derin derin soluk alıp verdi; "inan Su" dedi,

"Bu kokuyu yukarıda parfüm olarak pazarlasak dünya kadar para kazanırsınız."

"Burada kimin paraya ihtiyacı varki Elsacığım! Para bizim sadece elimizin kiri. Neyse şimdi onu bunu boşverinde beni dinleyin. Bugünü farklı değerlendirelim diyorum ne dersiniz? Gerçi bir şey deseniz de benim kararlarıma uyacaksınız. Sonuçta buranın ev sahibi benim.

Ayağa kalktı, yerinde duramıyordu. Masanın çevresinde seke seke bir tur attı. Tek tek dostlarının yüzüne baktı. Yaramazlık yapmış bir bebek gibi gülüyordu.

"Çok memnun olacağınıza eminim. Hadi hadi karnınızı doyurun da bir an önce gidelim."

Noah göz kırparak başını salladı. "Dur! Dur! Hemen söyleme sakın!" dedi;

"Ben tahmin yürütmek istiyorum. Sarayda görmediğimiz pek çok oda var. Eminim oraları dolaşacağız. Yoksa! Yoksa bize şu gizli hazineleri falan mı göstereceksin? Hani sizin elinizin kiri olan! Mesela El Dorado'nun altın atı? Hıııı?

Dönüp arkasında duran Su'ya baktı.

"Doğru değil mi? Bize o muhteşem hazinelerden birini göstereceksin."

"Duymadın mı az önce ne dedi? Değerli şeyler onlar için "hiç" evet bir "hiç".

Ai-mu; dudaklarını büktü. Sonra olmaz anlamında başını salladı.

"Davranışların bu kadar basit bir şey için fazla heyecanlı. Daha ilginç olmalı. Bence komşu prensliklerden ziyaretçimiz falan olabilir, ne diyorsun Su? Birileri mi geliyor?"

Su kahkahalar atarak güldü. Ai-mu'nun omuzlarına sarılıp yanaklarından öptü;

"İnan sizden başka hiç kimsenin gelişi beni heyecanlandıramaz. "

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM:)))))))))))))))))SEVGİYLE KALIN:)))))))))))))))))

HU-DE-DİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin