30.BÖLÜM-YAŞASIN ÇÖZÜM BULUCULAR

23 1 5
                                    


30.BÖLÜM

YAŞASIN ÇÖZÜM BULUCULAR

"Tabi anne biliyorum ama hiç seralarda kullanılan alaşımdan korunaklar yapılmadı. Salakça evler inşa edildi."

"Ya su? Susuz hiçbir şey oluşmaz ki? O çöller öyle ölü ki bir damla su bile bulamayız."

"Terleteceğiz anne! Kubbeleri şakır şakır terleteceğiz. Sıcak bunun için gerekli bize. Çölden ala sıcak yer bulamayız değil mi?"

"Ya toprak? Burada bile yeterli verimi alamazken çöl; üzerinde bir şeyler yetiştirmenize izin verir mi? Orada toprak bile yok sadece beyaz kum."

De ayağa kalkarak annenin tombul elini tutup dudaklarına götürdü. Yere çömelip başını dizlerine dayadı.

"Bize güvenmene ihtiyacımız var anne. Yaşamda başarının sırrı bu. Riske girmeden, denemeden hiçbir şey elde edemeyiz. Ayrıca sadece güvenmen de yetmez salaklaştığımız zaman popomuza güzel bir tekme atacak birine de ihtiyacımız var. Çıkarı için değil, doğru gördüğünden dolayı bizi tekmeleyecek birine."

Anne, De'nin saçlarını okşadıktan sonra, alının üzerine düşmüş birkaç bukleyi geriye doğru itti, "şu saçları çek de güzel yüzün ortaya çıksın yavrum" deyip yanaklarından öptü ve yerinden kalkarak arkalarındaki tabaklığa doğru yürüdü. Eğilip alt raflarda geride kalmış şişeyi çekip çıkardı. Havaya kaldırıp rengine baktı.

"Bunu uzun zamandır saklıyordum. Sadece Hu'nun mezuniyetinden sonra kendi başıma bir kadehçik içmiştim.

Oğluna doğru döndü. Gözleri hüzün doluydu.

"Baban, 'bana kağıt parçası değil iş lazım' diye bas bas bağırmıştı hatırlıyor musun? Sende kaçıp gitmiş bütün bir geceyi dışarıda geçirmiştin.

Derin derin içini çekti.

"Nihayet ciddiyetle kutlamaya değer bir olayımız oldu.. Kendi ellerimle yaptım. Nefis bir meyve likörü.

"Anne! Anne! Çürük meyvelerden yapmadın onu değil mi?"

"Yaptımsa ne olur sanki?"

Annenin ayağından terliğini çıkartıp şaşmaz bir şekilde oğlunun sırtına fırlatması bir saniyeyi bile bulmamıştı.

Kahkahaların yavaşlamasından sonra kadın, raftan aldığı bardakları masaya dizip içlerini doldurdu. Yaşlı gözlerle Hu ve De'ye baktı.

"Nihayet umut edebilecek bir yarınımız var. Nihayet yüreğim ışıldıyor. İkinize de minnettarım. Umarım başarılı olursunuz."

Minik kadehteki içeceği bir dikişte bitirip sakince sandalyesine oturdu. Masadaki peçeteyi alıp dudaklarına bastırdı.

"Demek robotlar bunun için çünkü çöl bizim için öldürücü. Hımm! Anlıyorum."

"Bunu nasıl anladın anne? Ben bile De uzun uzun anlatmadan anlayamamıştım."

"A deli divane oğlum o çöle özel giysileri olmadan kimse gidemiyor. Bizde de onları alacak para olmadığına göre! Başka ne anlayacaktım? Aslında daha planınızda oturtamadığım açıklar var ama onları yaşadıkça öğreneceğimi düşünüyorum."

Ayağa kalkıp amaçsızca odanın bir köşesinden diğerine gidip geldi. Minik şöminenin içindeki külleri maşa ile karıştırdı. Gençler şaşkınlıkla ama beklentiyle konuşmadan ona bakıyorlardı. Yerine tekrar oturduğunda tavırlarında çözümü bulmuş bir kabunun kararlılığı vardı.

"Çocuklar biliyorsunuz ben evlere temizliğe gidiyorum. Gerçi bu hoşunuza gider mi gitmez mi bilmiyorum mükemmel bir ziraatçı tanıyorum. İşsiz ve siz yaşlarda genç bir hanım."

İki gencin yüzüne dikatle baktı.

"Genç bir hanımla çalışmaya itirazınız var mı?

Başlar hayır anlamında sallandı.

"Aferin! Fazla radikal fikirleri olduğu için iş bulamıyor. Bir kubbeci de tanıyorum. Yaşlandığı öne sürülerek işten atıldı. Müthiş kafası çalışan tatlı bir adam. Altmış yaşlarında falan ama ikinizi de sırtında taşır."

De ve Hu, şaşkınlıkla anneye bakıyorlardı. Zekasıyla, öngörüleriyle onları yerlerinden zıplatmaya devam ediyordu çünkü ikisi de nereden başlayacaklarını dahi düşünmemişken anne çoktan yolu yarılamıştı bile. Masum masum bakarak başını kaldırdı.

"Eee! Ne diyorsunuz biri çok genç ve kadın, diğeri ise geçkin bir ihtiyar. İşinize gelir mi?"

Ertesi gece beş kişi tedirgin biçimde annenin evinde, sedirlere oturmuş çekingen tavırlarla önlerine bakıyorlardı. İki delikanlı; ziraatçı genç kadının güzelliği karşısında ne kadar etkilenmişlerse kubbecinin kırış kırış yüzü karşısında da bir o kadar hayal kırıklığına uğramışlardı.

Tanışma merasimi kısaca geçiştirilmiş annenin ikram ettiği çay içilmişti. De, zamanın geldiğini düşünerek ayağa kalktı. Sakin bir sesle, ağır ağır, tane tane düşüncelerini ve aralarına yeni katılan Çey ve Di'den neler umut ettiğini açıkladı.

Odadaki diğer dört kabun hiç konuşmadan sadece dinliyorlardı. D,; umutsuz bakışlarını Çey'e çevirdi.

"Ne diyorsunuz efendim. Beyaz kubbelerin yapımı belki kolay olacaktır ama ya renkliler? Hiç yapılmamış bir şey olduğuna eminim."

Yaşlı adam başını kaldırdı. Gezegenlerinde çok nadir görülen lacivert gözleri kırışıkları arasından fırlayacak gibi canlı bakıyordu. Anneye göz kırptı. Ayağa kalkıp elini cebine soktu, bir obje çıkarttı. Avucunu açtığında minik renkli küreyi gördüler. Büyülü bulutlar aşağıya inip tekrar yükseliyordu. Burnunu kırıştırıp gülümsedi.

"Bu gördüğünüz beyaz kubbelerin birebir renkli kopyası. Çalıştığım fabrikada ki yetkililere, içinde, kabunların rahatlıkla yaşayabileceğini söylediğim için deli ilan edildim ve işimden oldum."

Anladıklarından emin olmak için tek tek yüzlerine baktı. Parmağı ile başına iki üç kez dokundu.esefle "Yaa gençler!" dedi.

"Bana baktığınızda kafanızdan geçenleri farketmeyeceğimi mi düşünmüştünüz? Yaşlı olabilirim ama zihnim pırıl pırıl. Tek tecrübemin bu minik kubbe olduğunu da düşünmeyin. Eğer kabul ederseniz sizinle çalışmaktan gurur duyarım."

Odadaki herkes birbiriyle sarmaş dolaş oluvermişlerdi. Kahkahalar atarak bir problemi daha çözmenin mutluluğu ile gevşeyip rahatladılar. Artık yeni bir aile oluşturduklarını iliklerinde hissediyorlardı. Anne elini uzatarak yanında oturan ziraatçinin yanağını okşadı. "hadi Di"dedi.

"Senin de bize anlatacağın şeyler olduğunu biliyorum tatlım."

Hu ve De'nin kınayan bakışlarını görünce avuçlarını açarak güldü. "ne" diye bağırdı.

"Niye öyle bakıyorsunuz? Tek tanıdığım kubbeci ve ziraatçının onlar olduğunu mu sanıyorsunuz yoksa? Nerdeyse elli yıldır yüzlerce kabun tanıdım.

Oturduğu yerden öne doğru eğildi, başparmalarını kaldırıp iki yanına doğru kıvırdı, başını sallayarak delikanlılara baktı.

"Onları özellikle seçtim. Aylardır bu başarılarını benimle paylaşıyorlardı. Oturup uzun uzun dertleşiyor nasıl değerlendirebileceğimizi konuşuyorduk. Sadece buluşları beni hiç çekmezdi ama Kabun gibi kabun olmaları çok önemliydi. Kaya gibi sert eğilmez bir karakterleri var. Dürüst ve güvenilir kabunlar."

De'ye bakıp göz kırptı.

"Sen imkansız gibi görünen hayallerinden bahsederken aklıma hemen Di geldi. Eğer birbirinizi tanıyor olsaydınız ancak bu kadar mükemmel bir ideal birlikteliği olabilirdi. Anlatacaklarını duyunca bana hak vereceksiniz.

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM:)))))))))))))))SEVGİYLE KALIN:))))))))))))))

HU-DE-DİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin