4.BÖLÜM-ACIYI YAŞAYAN BİLİR.

26 5 0
                                    

4.BÖLÜM

ACIYI YAŞAYAN BİLİR.

Gözünü yavaş yavaş odada dolaştırdı. Her şey altı yıl önceki gibiydi. Doğrulup bacaklarını yatağın kenarından aşağıya sarkıttı. Ayakları pembe renkli halının tüyleri arasına gömülünce gülerek ileri geri sürttü. Dikkatle tekrar çevresini inceledi. İlk bakışta aynı görünen her bir eşyanın aslında büyüdüğünü fark etti. Yatağı, gardırobu, pencerenin karşısındaki sarı papatya desenli iki koltuğu artık on yedi yaşındaki bir genç kıza göreydi. Hatta iki koltuk arasında duran yuvarlak sehpa üzerine, yerlere kadar inen çok güzel dantel bir örtü bile konulmuştu. Bir koşu gardırobunun kapaklarını açtı. Düşündüğü gibi kıyafetleri de yenilenmişti. Değişmeden kalan tek şey oyuncaklardı. Onlar sanki küçülmüşlerdi. Eğilip, tren raylarının arasında duran, kıpkırmızı itfaiye arabasını aldı. Çevirip altına baktı. Yapıştırdığı kağıt hala daha duruyordu. Çekip çıkarttı. Açtı. Kargacık burgacık bir yazıyla "bu benim" yazıyordu.

Oyuncağı Sevgiyle göğsüne bastırdı. İlk geldiği günlerdeki – şimdi aptalca geliyordu- davranışını düşündü. Gözünün önüne; her odadan çıkışında tedirginlikle itfaiye arabasını yatağın altına saklayan, dönünce de ilk iş yerinde olup olmadığını kontrol eden küçük kız geldi. Geçmişteki gibi halının üzerine bağdaş kurup oturdu. Tekerlekleri yere sürtüp çıkan siren sesini dinledi ve hiç tereddüt etmeden arabasını yine yatağın altına doğru itekleyip kalktı.

Kollarını açarak kendi etrafında dönmeye çok sevdiği bir şarkıyı mırıldanmaya başladı. Pencereye doğru yürüyüp koltuklarla aynı desene sahip çiçekli perdeleri ardına kadar çekti. Camı açıp, o tanıdık kokuları içine çekti. İlk bakışta ağaçların çiçeklerin, otların oluşturduğu sıradan bir bahçeydi ama detayları inceleyince her bir dalın hatta yaprağın bile farklı bir armoniyle bir araya geldiği görülüyordu. Bitkiler arasındaki asimetrik düzenin dahi, gözü yormayan simetrik bir dağılımı vardı. Vücudunu beline kadar sarkıtıp dereyi görmeye çalıştı. Şırıl şırıl sesi kulaklarına kadar ulaşıyordu ama ağaçlar görüntüsünü gizliyordu. Odasının içine girmeye çalışan ağacın dalı üzerindeki olgun meyveyi çekip kopardı, eliyle ovuşturup kocaman bir ısırık aldı. Meyve sulu ve tatlıydı. Yine evindeydi ve çok mutluydu.

Giyinip dışarıya çıktığında diğerlerinin de sözleşmişçesine kapılarını kapatmakta olduğunu gördü. Kisho olanca sesiyle bağırıyordu.

"Aferin benim minik dostlarıma görevlerini başarmışlar. Size kalsa daha horul horul uyuyor olurdunuz. Ben saatler önce kalktım. Harika bir kahvaltı bizi bekliyor."

Koridoru birden neşeli bir uğultu kaplamıştı ki parmaklar dudaklara giderek birbirlerine sus işareti yaptılar. Sonuçta dünyalıydılar ve ses tellerini kullanarak konuşmaya alışmışlardı ama burası farklıydı. Öğrendiklerine sadık kalmak için zihin seslerini açtılar.

Karınlarını gönüllerince doyurup ayak üstü dostlarıyla sohbet ettikten sonra başkan ve üyelerin olduğu odaya gittiler. Hediyeleri umduklarından daha fazla beğenilmişti;

"Mutlaka biz de bizzat oraya giderek bu sanat şahaserlerini bizzat yerinde görmeliyiz."

İkaruslar resimleri incelerken göz ucuyla Galal'ın elindekine bakıyorlardı.

"Bu da benim hediyem efendim. -Gülerek elindeki mızrağı uzattı-bir tek beni bu şerefe layık gördüler."

Biraz mazlumca bacağını ileri doğru uzatmıştı ki Maja; kocaman açtığı gözleriyle arkadaşına bakıp ayağının ucu ile ayakkabısını iteklerken Erin; ikaruslara "lütfen efendim" diyordu.

"Yüz verdiğiniz an susmak bilmez. Hiç de büyütülecek bir şey olmadığını söyleyin.

"Anlayamadım Erin! Büyütülecek bir şey yok mu? O korkunç acıyı siz hissetmediniz. Korkunçtu korkunç.

"Ama Galal! Aleda buza döner dönmez müdahale etti ve miniminnacık bir iz bile kalmadı."

"Mağdur olan arkadaşınıza verdiğiniz destek bu mudur yani?"

"Ama arkadaşım sende dakikada bir paçalarını sıvayıp olmayan yaranı göstermeye kalkmasaydın inan farklı davranırdık."

Erin yerinden kalkıp Galal'ın omuzlarına sarıldı, iki yanağından öptü.

"Canımızsın bizim. Hadi en başından olayı anlat da bir kez daha dinleyelim ha!"

Delikanlının neşesi yerine gelivermişti. Hikayeyi, mızrağın havada uçma hızına kadar detaylarıyla anlatıp arkasına yaslandı. Geçmiş olsun dilekleri tam umduğu gibiydi. Tamamen ilgi ve sevginin kendisine yönlendiği dakikalar hiç bitmesin istedi.

Saatlerce, ikaruslara mağaralarda başlarına gelen komik olayları anlatıp güldüler. Suyun içinde buldukları ilkelleri anlatırken boğazlarına bir yumru tıkanıvermişti. Hiç beklenmedik bir kaza olduğu çok açıktı. Kisho; huşu içinde boz ayıyı anlatırken öylesine kendinden geçmişti ki Ilgar araya girmekten kendini alamadı;

"Ya tabi ne demezsin! Bizse korkumuzdan oldukça kokulu bir şeyler yapmanın kıyısından döndük. Siz onun anlatısına kanıp da ufak bir şey falan sanmayın efendim, dört ayak üstündeyken bile boyu benim iki katım falandı."

Miguel ve Noah; birbirlerine bakıp dudaklarını yaya yaya gülümseyince ikaruslar ilginç bir detayın sorulacağını anlamışlardı. Merakla kaşlarını kaldırarak sessizce beklediler.

"Tenebrisliler efendim! Yani nasıl oldu da torunlarımızı kabul ettiler. Bize göre biraz asosyal tipler. Başlarına tabanca dayanmadan bir şeyleri kabul edecek gibi görünmüyorlardı."

Başkan ve üyeler kahkahalar atarken kendilerinin yaptıkları büyük gafı anlatmaya başlamışlardı;

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.:)))))))))))SEVGİYLE KALIN:)))))))))))))))

HU-DE-DİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin