Elimizde bavul ve minik bir bebek ile girdiğimizde çiftliğe, efendinin benden önce girişteki acı verici otları temizlediğini fark ettim. İstemeden yüzüme ilişen tebessümü kucağımdaki kızıma yöneltip onu da güldürdükten sonra yürümeye devam ettim.
Bir elimde bavul bir elimde Mei Hua varken kız kardeşim kapıyı çalma görevini heyecanla yerine getirmişti. İkimizinde elleri terliyor ve yüzümüz heyecanla kasılıyordu. Öyle ki heyecanımız Mei'ye bile geçmiş büyük sulu gözlerini kırpıştırıp kıkırdıyordu.
Henüz konuşmaya başlamamış olması bizi korkutsa da tam 2 yaşına basmasına daha zaman vardı ve biz bunu ebeveynleri olarak 'erken' olmasına yorumluyorduk.
Daha önce de söylemiştim, bebek bakımı da dahil, pek bildiğimiz bir şey yoktu. Ben çok iyi çalışırdım ancak bu çalışmak sadece 'iş' alanında geçerliydi. Kız kardeşim kız lisesinde giyim bölümünde okuduğundan çoğu bilgisi terzilikle sınırlıydı.
Elimizden geldiğince iyi bakmaya çalıştığımız kızımız, her şeye rağmen neşeliydi. Konuşulanı anlıyor gibi başını sallar, bazen merakla, bazen kızgınlıkla ve diğer duygularla bizi dinlerdi. Saçma bir şekilde kurduğu kelimeler ile sohbetimize ortak olur ve hislerini kendince dile getirirdi.
Aklıma gelen düşünceler bile beni içten bir şekilde gülümsetirken kapı açıldı ve Bay Oh bizi karşıladı.
Derin kahve gözleri, gözlerimle buluştu önce. Bana anlamlandıramadığım duygularla baktıkta hemen sonra bakışları kızıma, en son arkamda duran ve bana her şeyiyle benzeyen kardeşime kaydı.
Lu Huan'ı benden ayıran tek fiziksel özellik, uzun saçları ve Mei'yi emzirdiği için belki birazcık büyümüş göğüsleriydi. Onun dışında vücudundaki kıvrımları bile hemen hemen benimle aynıydı.
Benim gibi düşünüyor olsa gerek bakışları tekrar beni bulduğunda şaşkınlıkla açtığı dudakları beni gülümsetmişti. Gözleri gözlerimden ayrılıp benim yaptığım gibi gülümsemeyle kıvrılan dudaklarıma kaymışsa da kısa sürede tekrar Lu Huan'ı bulmuştu.
"İçeriye girebilir miyiz?"
Merakla sorduğumda, şaşkınlığını atmış ve kapıyı sonuna kadar açıp, biz girdikten sonra kapamıştı.
"B-Ben... " Kekeleyince kaşlarını çattı. Dikkatle izliyordum yüz hatlarını ve öksürüp tekrar konuşmaya başladı. "Tek geleceksin sanıyordum, hoşgeldiniz!"
Önce bana daha sonra kardeşime döndükten sonra elimizdeki bavulu aldı ve henüz gezmediğim evin herhangi bir yerine bırakıp geri geldikten sonra eğilerek kardeşimi selamladı.
Aynı şekilde Huan karşılık verdiğinde 'iş veren'in kendisi olduğunu fark etmiş olsa gerek utangaçlığını bırakıp kucağımdaki Mei'ye verdi dikkatini.
"Kardeşlerin... Yani kardeşin çok tatlı! Adı ne?"
Çoğul konuşması dikkatimi çekmişti ve elimde olmadan içimdeki koruma dürtüsüyle Mei'yi de kendime daha çok çekip Lu Huan'ın yanına ilerledim. "Mei Hua" Kuru bir şekilde yanıtlamıştım.
Aramızdaki iş veren- çalışan ilişkisini hatırlamasını ve bizden uzak durmasını istiyordum huzursuzlukla.
Bakışlarımı anlamış ve bizi sakince odamıza götürmüştü.
"Kardeşlerinin geleceğini bilmiyordum... Ben tek oda hazırladım."
Hala gergindi. Neden böyle davrandığını düşünmek istemiyordum. Sen genç adam, öğretmensin, okumuş, görmüş geçirmiş birisin kendine gel!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mingyun:: HH
FanfictionSadece cahil birer çocuktuk. Hatalarımızla büyüdük, onları belki bir dönem daha sürdürdük. Sonra sen geldin efendim. Sen geldin. *Yetişkin içerik içermektedir.