Kapının sesini duyduğumda hemen Huan'ın yanında ayrılıp aşağı indim. Bay Oh gelmiş ve takım elbisesinin pahalı ceketini fortmantoya asıyordu. Elinden siyah deri çantasını aldım ve tüm gecemi geçirdiğim çalışma odasına götürüp bıraktıktan sonra yanına ilerledim.
"Yemek istediğiniz özel bir şey var mı?"
Konuşmamız bundan ibaret olsun istemezdim elbette. Ancak ne onunla konuşacak mecalim vardı nede boş boş durmaya. Kendimi meşgul etmem gerekiyordu.
"Siz ne yemek isterseniz onu yap, ben yemek konusunda pek iyi değilimdir" Yorgun bir gülümseme bıraktığında mutfağa yollandım ve ona sıcak bir çay yapıp salondaki sehpaya bıraktım. "Zahmet ettin" Mahcup gülümsemesiyle kanepeye oturup eline çayı aldığında hemen bir yudum alıp beni övmüştü.
Nazik bir adamdı şüphesiz, ancak biraz saf olduğu yönünde şüphelerim vardı.
Mutfağa gidip akşam için bir şeyler hazırlarken bir yandan bulaşık yıkıyor bir yandan da birkaç sebze doğruyordum. Haşlamaya bıraktığım ağır et kokusu, Sehun kokulu evin mutfağını doldururken dantel perdeli pencereden dışarıyı seyrettim.
Hava yavaştan kararınca mutfağın ışığını yakmak için ilerlemiştim. Ancak kesinlikle düğmenin yanında dikilip beni seyretmesini beklemiyordum!
"Tanrım!" Korku, sesime yansırken nefes nefese göğsüm inip kalkıyordu. Onun, soluk seslerini dahi duymamıştım, şimdiyse kıkırdayışı mutfakta yankılanmıştı. Saçlarımı karıştırdı, ardından "gerçekten küçük bir çocuksun değil mi?" demesi gerçekten koymuştu açıkçası.
Ne demek çocuksun? Sinirlerimi sakinleştirip ışığı açtım ve yemeklerimin başına döndüm. Gereksiz sohbetleri ve hareketleri uyuz ediyordu. Olgun olduğunu düşünüp hayran kaldığım adam tanıdıkça normal, beklentimin altında normal biri oluyordu gözümde.
Gülümseyerek beni izliyor oluşu daha fazla sessiz kalmamı engelliyordu. Sırtımda delik açmak istercesine beni seyrediyordu. Soluk seslerini artık rahatlıkla duyuyordum.
"Gününüz nasıl geçti Bay Oh?" Sonunda konu açmaya karar verdiğimde sevinmiş gibi gülümsemesi daha da yüzüne yayıldı ve yanındaki sandalyeyi çekerek oturmamı buyurdu.
"Öğrencilerin hepsi çok tatlı! Meslektaşlarımın çoğu yaşlı ve kendi halinde olsa da oturup sohbet etmesi keyifli insanlar!" Neşeyle anlattığında istemeden gülümsedim.
Bu hareketlerin hepsinin yalnız olmasından kaynaklı olduğunu yavaşça benimsemiştim. Sinirlerim yatışırken ona tekrar hayran olmaktan ileri gidememiştim. "Sevindim sizin için, bir gün sorun olmazsa okulu ziyaret etmek isterim!" Neşesine ortak olduğumda bana sarılmıştı.
Pekala, henüz yeni tanıştığım adam bana sarılıyordu ve bu beni saçma bir şekilde heyecanlandırıyordu.
"Lu Han?"
Sert ses tonu kulaklarıma dolduğunda başımı kaldırdım ve Huan'a baktım. Sehun belimi saran hafif, çok hafif kaslı kollarını çekip kız kardeşime gülümseyerek gününü anlatmaya başladığında Lu Huan'ın da ona uyum sağlaması sevindirmişti.
En azından iyi bir maaş ve iyi bir efendim vardı. Kardeşim ve kızım yanımda bense çok yorulmadan görevimi yapıyordum.
Sonunda Bay Oh duş almak için yanımızdan ayrıldığında Lu Huan'da bir oh çekmiş ve yanıma gelmişti. Arkamdan sarılan kolları ve ensemi gıdıklayan nefesi güldürüyordu. "Git başımdan" Kıkırdayarak söylediğimde beni kendine çevirdi. "O adamı sevmedim" İşte tüm maskesi şimdi inmişti!
Kardeşimden farkım sadece bedenimizdeki değişikliklerden ibaret değildi. Huan çok güzel rol yapardı ve bunu ben bile anlayamazdım. "Dün gece seni çağırdığında zaten sinir olmuştum bir de sabaha karşı anca bıraktı! Şimdi de gelmiş sarılıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mingyun:: HH
FanfictieSadece cahil birer çocuktuk. Hatalarımızla büyüdük, onları belki bir dönem daha sürdürdük. Sonra sen geldin efendim. Sen geldin. *Yetişkin içerik içermektedir.