"Ne bu halin?"
Baekhyun tek kaşını kaldırmış ve kollarını bağlayıp merdivenlerin trabzanlarına dayanmıştı. Başımı iki yana salladım ve sessiz kaldım.
"Bay Oh yemek hazırlamak için mutfağa girişti."
Bunu duymamla gözlerimi büyütmem bir olmuştu. "Evi mi yaktı?!" Bağırdığımda alt kattan bir kahkaha işitildi. Beni duyduğunu anladığımda utançla yüzümü ellerime gömdüm. Baekhyun da ona katılmış gülerken aşağıya indik.
"Sadece... Bir şeyler hazırlamak istemiştim."
Mahcup bir şekilde bakıyor ve elindeki kömür olmuş tavuğu gösteriyordu. Gözlerimi devirdim ve elinden aldım. Derisini soyup yanmış kısımları doğradım ve üzerine acılı bir sos hazırladıktan sonra sofraya koydum.
Bana, değerli tavuğunu geri döndürdüğüm için kahramanmışım gibi bakıyorken elimde olamadan parmak uçlarımda uzanıp yumuşak açık kahve saçlarını okşadım ve kıkırdadım. Baekhyun'da bana eşlik ederken bir yandan sofrayı kurmak için hareketlenmiş ortalıkta koşuşturuyorduk.
"Neşeniz bol olsun."
Huan kucağında Mei ile girdiğinde seslendi hepimize. Biz hala kıkırdamaya devam ederken o sandalyeyi çekip oturdu ve Mei'ye hazırladığım püreyi yedirmeye başladı. Suratı asık bir şekilde kızımızın kırpışan kirpiklerini seyrediyordu.
İçim yanıyor, pişmanlıkla kavruluyordum. Düşüncelerimde bir yerlerde bizi bu duruma soktuğu için ondan nefret ediyordum. Ancak tüm suçu ona yüklemek büyük hataydı. Bedenime söz geçirememek benim yanlışımdı.
Bilmiyorum düşüncelerimin nedeni, Huan'ın sürekli değişen davranışları ve evinde 2 aydır çalıştığım efendinin etkisi de olabilirdi. Durum böyle olunca da hislerim gün yüzüne çıkıyor ve elimde olmadan insanlara belli etmeme neden oluyordu.
Mutfağa girdiğinde beraberinde getirdiği gerilim yutkunmamı zorlaştırsa da Baekhyun ve Sehun'un sohbetine gülümsemeye çalışıyordum. Elimdeki sebzeleri doğrarken bizim yetiştirdiğimiz domatesi kokladım. Rengi Mei Hua'nın yanaklarına benziyordu. Bu, az da olsa gülümsememe neden olmuştu.
Hazırladığım tabağı sofraya koydum ve bununla birlikte gıcırdayan ahşap sandalyelere oturup keyifle yemeğimizi yemeye başladık.
Evet, yemek güzeldi ancak Huan'ın arada bir başını kaldırıp bana kötü bir şekilde bakıyor oluşu huzursuz olmama neden oluyordu.
"Bugün çiçekleri sularken minik bir kedi yavrusu buldum çiftlikte!"
Baekhyun hissettiği gerilimden olsa gerek, yeni bir konu açtığında gözlerim ışıldamıştı, eminim.
"Nerede?"
Bay Oh sakince sorarken bir elinde bıçağı diğer elinde çatalıyla tavuğunu dürtüyor ve küçük lokmalar halinde kesmek için uğraşıyordu. Kıkırtımı saklayamadan gürültülü bir şekilde gülmeye başladım.
Gereksiz nezaketi aç kalmasına sebep olacaktı. Elinden bıçağı ve çatalı alıp tabağımın yanına koydum. Bana diktiği bakışlarının altında işaret parmağımla baş parmağım arasına sıkıştırdığım kendi tavuğumu dişlerimle parçalayıp çiğnemeye başladım.
"Sen yapmasan, ben yapacaktım!"
Baekhyun da benim kıkırtıma eşlik ettiğinde Bay Oh utançla tebessüm etmişti.
"Kedi, çiçeklerin orada. Bir sepetin içine Huan'ın şallarından birini koydum ve onun içine bıraktım. Önüne sütte dökmüştüm, velev ki ondan mutlusu yoktur şu an!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mingyun:: HH
FanficSadece cahil birer çocuktuk. Hatalarımızla büyüdük, onları belki bir dönem daha sürdürdük. Sonra sen geldin efendim. Sen geldin. *Yetişkin içerik içermektedir.