Kesinlikle aşırı olmamakla beraber mini minnacık rahatsız edici birkaç olay oluyor. Lütfen sabırla okuyun. Kesinlikle bu bölümden sonra rahat edeceğiniz konusunda temin edebilirim ancak dediğim gibi *mini minnacık* rahatsız edici konuşma ve olay gerçekleşecek. Sabrınıza sığınıyorum tatlişkolar.
Lindsey Stirling- My immortal
*
Ayağıma takılan dal yüzünden sendelerken beni tutan kolları düşmemi engellemişti. Belimi sıkıca sarmalamış ve kendi bedenine yapıştırmıştı. "Teşekkür ederim" Kuru bir minnet sözcüğünden ileri gitmeyen konuşmamız yine de ortamı bozmamıştı.
Arada çıktığımız yürüyüşlerden birindeydik. Efendinin okulda olduğu zamanlar Baekhyun ve ben istediği çiçek tohumlarını ve bazı sebzeleri dikmiştik.
Çiftliğin her yerinde rangarenk çiçekler yavaşça açıyor ve yeşil çimenlerin üzerini süslüyordu. Görüntü hoşuma gidiyordu. Mei'yi çimenlere salıyordum ve doyasıya yuvarlanıp duruyordu. Onu düşünmek bile gülümsetirken kendime engel olamayıp kıkırdadım.
Sehun, bana dönmüş, gülme nedenimi onunla paylaşmamı istercesine gözlerimin içine bakıyordu. "Mei'yi düşündüm. Onu havanın güzel olduğu günler çimenlere salıyorum ve inanın çok eğlenceli vakit geçiriyor!"
Bir kez daha kıkırdarken bana eşlik etti. "O halde, benim evde olduğum gün de, onu dışarı çıkarabilirsin öyle değil mi?"
Gelen ağır taşlamayı hissetmiştim. Onun izinli olduğu günler Huan ve Mei'yi odadan çıkarmıyordum ve bu belli ki onu rahatsız etmişti. Bugün de ricası üzerine beraber çiftliği turluyorduk. İzinli olduğu her daim bunu benden ister ve ona eşlik etmem için gerekirse yalvarırdı.
Baekhyun ve Huan ise bu durum karşısında bol bol burun kıvırır ve yakında bizi evlendireceklerini dillendirirdi. Komiktir ki; gerçekten Sehun, evliymişiz gibi davranıyordu.
"O zamaaan, dönelim ve Mei'yi de alalım?"
Uzattığım harflerin yanı sıra sevimlice baktığımda, gözlerinin ışıldadığına yemin edebilirdim. Benden yaşça büyük bu adam, akranımmış hatta ve hatta benden çok daha küçükmüş gibi davranıyordu. Pekala bu biraz hoşuma gidiyordu.
Benden önce davranıp elimi tuttu kemikli parmaklarıyla ve çiftlikte geldiğimiz yolu hızla ilerlemeye başladı. Beni çekiştiriyor, ve neredeyse koşar adımlarla heyecanla yürüyordu.
"Lu Huan?"
İçeriye girdiğinde yine benden önce seslendi. Az sonra gelen kız kardeşim koynundaki Mei ile bana şaşkın gözleriyle bakıyor ve efendinin onu neden çağırdığını merak ediyordu. "Mei'yi biraz alabilir miyiz?" Huan'ın suratının değişmesine tanık olurken ben, Sehun umursamadan kardeşimin koynundaki bebeğimi aldı ve beni de yanında çekiştirip dışarı çıkardı.
"Merhaba tatlı kız!"
Gülümseyerek onun minik ellerini avuçlarının içine alıyor ve yüzünün her noktasını öpüyordu. Minik burnunu ısırır gibi yapıyor ve kızımı bol bol güldürüyordu. Nefes kesen görüntüsü kalp ritmimi bozuyordu doğrusu.
Ancak rahatızlıkla kıpırdanmama da engel olamıyordum. Onu almak için hareketlendiğimde kendi koynuna daha fazla bastırdı ve bana kaşlarını çatıp baktı.
"Arkadaşımla oynamama müsaade etmeyeceksen Lu Huan'ın yanına gidebilirsin Luhan."
Sert sesi şok etmişti. Ne demek gidebilirsin? Bu adam kendi kızımı benden sakınıyor ve üstüne beni kovuyor muydu yani. Aynı şekilde kaşlarımı çatarken gülümsedi ve onların arasına dokundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mingyun:: HH
FanfictionSadece cahil birer çocuktuk. Hatalarımızla büyüdük, onları belki bir dönem daha sürdürdük. Sonra sen geldin efendim. Sen geldin. *Yetişkin içerik içermektedir.