21. Bölüm

1K 110 80
                                    

Belki biraz sıkıcı biraz da depresif bir bölüm. Ama zaten bu hikaye de çok eğlenceli değil. Sadece sabırla ve *müzikle* okumanızı rica ediyorum, şayet internetiniz yoksa da Baekhyun ve Soyou'nun Rain'ini okumanızı tavsiye ediyorum:')

****

Huzursuz günlerim, acıyan yüreğim ve kapanmayan yaralarım...

Yapılan bir hata nasıl olur da böyle etkileyebilirdi tüm ömrü? Peki ya çocukluk hayallerim? Masumluğum ve çocuksu düşlerim... Her şeyim elimden alınmıştı. İkizimle bile paylaşamadığım yıpranmış oyuncak ayım şimdi kızımın koynundaydı ve bana öyle uzaktı ki...

Onu çok sevdim, deliler gibi sevdim. Belki tükendim ancak onu sevmekten bir an olsun vazgeçemedim.

Denedim, gerçekten denedim. Sevdiğiniz kişi yanı başınızdayken bir başka adamı öpmeye çalışmak ne denli zor deneyimledim. Öyle acıdı ki canım, intihar etmek istedim. Yüzlerce kez teşebbüs ettim ama bir kez olsun yaşamımı renklendiren kızımdan ve çok sevdiğim ağabeyimden vazgeçemedim.

Hataydı ama bir kez olsun pişman olmadım. Canım yandı, çünkü bana, benim ona baktığım gibi bakmadı. Hatayı birkaç kez daha tekrarlardı ama o bana hiç aşık olmadı.

Ben ise sırılsıklamdım.

Öylesine sırılsıklam aşıktım ki, sağımı dönüyordum Luhan, solumu dönüyordum Luhan ve önüm arkam yine ona çıkıyordu. Kaçış yolum yoktu. Kalbim bana ait bile sayılmazdı, onun ellerine vermeye hazırdım, zaten beni dinlemiyordu.

Ne kadar ondan kopmaya çalışsam da beceremedim. Onun kalbi bir labirentti ve ben bir kez girdikten sonra bir daha yolumu bulamadım. Uçsuz bucaksız, karanlık labirentinde bir ışık aradım. Kaçış yolu, onun aşkından vazgeçmek için bir umut.

O öğretmen benim hayatımı değiştirmemişti elbette ama yardımcı olduğu kesindi. Kimim vardı ki? Luhan, Baekhyun ile dertleşirken ben sadece evde Mei Hua'ya kıyafet dikiyordum. Paylaşamıyordum sıkıntılarımı, anlatamıyordum kimselere! Küçük kızım bile bazen sadece gözlerime bakarak anlıyordu derdimi. Ağlayarak eşlik ediyordu benim acıma.

Göz yaşlarım akmaz hale gelmişti, içimdeki hüzün taşıyordu ve kara bir bulut olup sadece benim üstüme yağıyordu ve ben yine, yeni, yeniden sırılsıklam aşık oluyordum ona.

Bilmiyor muydum sanki, yanlıştık biz! Aklım kaç diyordu, kaç kurtar kendini ondan! Mantığım her gün konuşuyordu; "git bir başkasını bul, başkasına sığın. Yanlışsınız siz, kurtul bu feryat figan kalpten. Sessiz çığlıkların beni bile yok ediyor!"

Ruhum parçalanmıştı, aklımı kaybetmek üzereydim. Neden yüreğim mantığımı dinlemiyordu ki? Neden ona her baktığımda bana benzemesine rağmen onu daha özel buluyordum? Gözlerindeki şefkat, korumacı tavrı beni eritiyordu. Çalışıp didinmekten yıpranmış parmaklarını günlerce, gecelerce öpmek ve iyileştirmek istiyordum.

Cinsel bir dürtü değildi ona hissettiklerim.

Çocuğumun babasına, ikizime, benden 4 dakika büyük ağabeyime ölesiye aşıktım. Kendim için değil onlar için yaşıyordum.

Mei Hua karnımdayken sohbet ediyordum onunla, ağlayarak. Ne diyecekti babasına? "Dayı mı baba mı?" Peki ya büyüyünce? Büyüyünce ne olacaktı? Kime nasıl anlatacaktı birbirine benzeyen anne ve babasını?

Aklımda bin bir soru, yüreğimde acılar ve bedenimde onun izi. Bazı geceler istiyordum onu. Bana benzeyen fakat biraz olsun farklı erkeksi kokusu üstüme sinsin istiyordum. Elleri gezsin bedenimde tıpkı bundan yıllar önce yaptığı gibi. Mesela pembe dudakları beni esir alsın ve ateşe atsın kalbimi. Zaten kül olmak için çırpınmıyor muydum sanki?

Mingyun:: HHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin