TONY LOCKHEART
Büyük bir can sıkıntısı ve hayal kırıklığı içerisinde apartmana girdim. Asansörün bozuk olduğunu görünce sesli bir küfür savurdum. 4 katı merdivenle çıkmam gerekecekti.
Kapıya geldiğimde zili çaldım fakat uzun zamandır benimle yaşayan Cara'dan eser yoktu. O yüzden dakikalarca anahtarlarımı aramak zorunda kaldım.
İçeri girdiğimde ilk işim sert bir kahve yapmak oldu, ikincisiyse televizyonun önüne kurulup dünkü maçı izlemek. Canım sıkkındı. Yan cebimden sigara paketimi çıkardım. Kahve ve can sıkıntısının .yanında iyi giderdi. Artık Cara'nın babasını ya da her ay annemin bana yaptığı küçük "patronunun karısıyla yattıktan sonra işsiz kalan oğluma para yardımı" seanslarını düşünmek istemiyordum.
Anahtarın kapıda döndüğünü duydum. Cara gelmişti. Daireye girer girmez bir elini havada sallayarak,
"Aman tanrım Tony, buraya sis bombası falan mı attılar? Yoksa sen kendini öldürmeye çok mu meraklısın?"
"Birşey olmaz. Kötüler ölmez derler."
İsterik bir kahkaha patlattım. 2 kahveden sonra biraya geçiş yapmıştım.
"Beynin, teyzem akciğer kanserinden öldü cümlesinin neresini anlayamıyor?"
Başımı iki yana salladım.
"Anlıyorum, ama tek sorun şu, yarın sabah unutabilirim."
Cara yanıma geldi ve dudağıma ateşli bir öpücük kondurduktan sonra nazikçe saçlarımı okşamaya başladı.
"Neyin var Tony?" Bakışları şefkat ve amlayış doluydu. Hak etmediğim bir şefkat...
"Yok bir şey. İşsiz olarak ölecek olmam dışında."
Cara şaşırmışa benziyordu. Tabii benim gibi zeki ve yetenekli bir adamın işe alınmadığını duyunca şaşırması normal karşılanabilirdi.
"Ne demek işsiz olarak ölmek? Yarın işe başlamayacak mısın sen?"
Anlamayan gözlerle ona bakınca açıklama yapmak zorunda hissetti.
"Telefonun kapalı olduğu için babamı aramışlar. İşe kabul olduğunu ve yarın başlaman gerektiğini söylemek için."
"Hala Sharman Holding'ten bahsediyoruz değil mi?" Boş yere depresyona girmiştim. Belkide o deli kadının asistanı olacağım ve Cara'nın babasına olan inadımdan dolayı işten ayrılamayacağım için ikinci bir depresyona girmeliydim.
Cara elimi çekerek kucağıma oturdu ve kollarını boynuma doladı.
"Evet, Selin Karasu'dan bahsediyoruz."
Tepki vermediğimi ve kas katı durduğumu görünce devam etti.
"Hadi, seni biraz rahatlatalım."
Beni ellerimden çekerek yatak odasına götürdü. Tutkulu bir öpüşmeden sonra ince parmakları gömleğimin düğmelerine gitti ve gömlek kendini yerde buldu.
beni yatağa ittirirken üzerime çıktı. Aynı zamanda dili vücudumda gezintiye çıkmış, tatlı küçük öpücükler eşliğinde aşağı doğru iniyordu fakat zevk almıyordum. Az sonra yapacağı şeyden de zevk almayacaktım. Bu çok garipti. Açıklanamaz birşey... Nedenini bilmemenize rağmen içinize dolan huzursuzluk...
Pantolonumun düğmesini açtığında bunu yapmasını gerçekten istemediğimi fark ettim. Hiçbirşeyi kaldıracak durumda değildim.
"Cara..."
Başını kaldırıp meraklı gözlerle bana baktı.
"Başım gerçekten çok ağrıyor. Biradan dolayıda biraz sarhoşum. Bugün sadece uyusak?"
Cara hafifçe başını salladı ve elleri üzerinde emekleyerek yanıma kıvrıldı. Gözleri kapandığında kusursuz yüzünü inceledim. Tıpkı bir melek gibi.
cara ne kadar melekse, yarın asiste edeceğim kadın o kadar şeytandı. Güzel bir şeytan...Bunu biliyor ve kendime zamanında o görüşmeye gittiğim için lanet ediyordum.
*
Evet, yine ben. Bu bölümü serviste yazdım, o yüzden şuan mide bulantısından kıvranıyor ve fellik fellik her yerde ilaç arıyorum.
Neyse, hoşunuza gittiğini umuyorum, gitmediysede sonraki bölüme bir şans verin derim.
Hepinizi seviyorum ve öpüyorum sevgili okuyucularım!(tabii öyle bir kitle varsa)
(+45 vote'a yenisi gelir)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ ve KALTAK (askıya alındı)
ChickLitGrinin elli tonu, Gabriel'in cehennemi, Secret... Hepsini unutun. Çünkü bu hepsinden farklı. Tek ortak noktaları, ana karakterlerin doymak bilmeyen cinsel arzuları... Bir kadın hayal edin. Her şeyi olan bir kadın... Gerçek anlamda her şeyi olan bir...