DÜĞÜN GÜNÜ REZALETİ ( Part 1 )

17.1K 391 35
                                    

SELİN KARASU

giyindim ve fermuarımı cekmesi icin Christian'ın yanına gittim. Üzerine oturan smokiniyle oldukca hos görünmedigini söylemek yalan olurdu. Fakat bunu yüzüne söylemek gibi bir niyetim yoktu.

" fermuarımı ceker misin?"

Arkama gecti ve yavasca fermuarı cekti. Ardından güclü kolları belimi sardı. Oldukca yumusak.

Saclarımı omzumun bir yanında toplayıp, diger tarafında sıcak bir öpücük kondurdu.

İc cektim.

"Gidelim. Gec kalmak istemiyorum."

Christian'dan uzaklasırken ayakkabımın diger tekini arıyordum. Nereye kaybolmustu bu? Sikeyim. Her sey beni buluyor.

*

Söfor, otelin önünde durdu ve arabadan indik. Gelen valeyi söforümün arabayı park edecegini söyleyerek defettim.

Otel girisinde bir kac tane magazinci, gelen konukları cekiyordu. Cara'nın babasının tüm ingiltereye yayılmıs itibarı sayesinde konuklar oldukca saygın olmalıydı.

Kapıya geldigimizde Christian'ın koluna girdim ve hafifce tebessüm ettim. Magazincilerden biri Christian'a mı yoksa bana mı oldugunu anlayamadıgım bir soru sordu.

"sevgiliniz mi?"

"tesekkür ederim arkadaslar."

Christian'ı kolundan cekistirdim.

Salono dogru yürürken söylenmeye baslamıstı bile. Ne sikik bir gece.

"Acıklayacagımızı söylemistik. Bir seyleri bu yastan unutmaya baslarsan sonu iyi olmaz."

"konusmaya devam edersen seninde sonun iyi olmaz Chris."

"Buna sen mi karar vereceksin?"

Basımı evet anlamında salladım.

"neden olmasın?"

"pekala Selin. Madem acıklamak istemiyorsun neden beni buraya getirdin?"

"sabret biraz."

Salona girdigimizde ilk isim tüm davetlilere göz gezdirmek oldu. Neredeyse hepsi bende jet sosyete izlenimi uyandırıyordu. Dügünün ortamıda uygun oldugu icin arada sırıtmıyorlardı.

İyi giyimli bir garson bana tek elinde tuttugu gümüs tepsiden sampanya ikram etti. Aldım ve kafama diktim. Christian bir kac saniye yanımda kaldıktan sonra kalantor amcalarla konusmaya dalmıstı. Bir de bana iskolik diyordu.

Ayaklarımı sürüyerek minik bara dogru yürüdüm. Bir sampanya daha istedim ve konukları taradım. Gelin ve damat henüz gelmemisti.

Sabırsızca ic cektim.

Cara, Cara, Cara...

Neredesin Cara?

Bir kapı dikkatimi cekti. Salona girecekleri kapı.

Konukların arasından, birkac kisinin ayagına bastıgım, ve birkac kisiyede carptıgım icin azar yiyerek hızla gectim. Tabiki hicbirinden özür falan dilemedim. Gerizekalılar.

Caktırmadan iceri girdigimde büyük, aydınlık bir koridor ve iki genis kapıyla karsılastım. Kapıların birinin üzerinde papyon, digerindeyse topuklu ayakkabı vardı. İki odadan gelen konusma sesleri koridorda birlesiyor ve olusan kirlilik beni delirtiyordu.

Fazla beklememe gerek yoktu. Kötü birsey yapmıyordum. Sadece kücük bir ziyaret.

Üzerinde topuklu olan kapıyı ittim. Sadece kücük bir ziyaret. Gülümsemem tüm suratıma yayılırken kendime hatırlattım.

CHRISTIAN LANNISTER

İnsan havuzuna dönmüs salonda bir oraya bir buraya kosusturup Selin'i arıyordum. Nereye kaybolmustu bu kadın? Her zaman beni deli etmek zorundaydı. Gerizekalı.

Derin bir nefes aldım.

Neredesin Selin?

Yavasca tüm salonu taradım. Yine yok.

Pes ederek bara gittim ve kendime buldugum ilk ickiyi aldım. Garsona yüklü bir bahsis verdikten sonra sakince yudumladım. Fazla sinirleniyorsun Christian. Siktir et.

Damadın babası, bir konusma yapmak icin kücük platforma cıktı ve koca salon biranda sessizlesti. Herkes, hafif kırlasmıs sacları, mavi gözleri ve etkileyici bir gülümsemesi olan bu adamı dinlemeye koyuldu.

Yedinci ickimi alırken, adamın görüntüsü bulanıklasmaya baslamıstı.

"İste bugün, sevgili oglum Tony ve öz kızımdan ayırmadıgım Cara'nın en mutlu günü. Bizlere bu mutlu günde eslik ettiginiz icin hepinize minnettarım."

Salondaki gereksiz tayfa alkısladı.

"Birazdan, gelin ve damat gelecek, hayatları boyunca onları birbirlerine baglacak olan imzayı atacak. Bu gercekten..."

"Kesinlikle."

Birden salondaki tüm gözler üzerime toplandı. Hepsini net göremedigim icin gözlerimi kırpıstırarak platforma dogru ilerledim.

"Oglunuzu ne kadar iyi tanıyorsunuz Bay..."

"Lockheart."

Saskinlikla beni tamamladı.

"Bay Lockheart." tekrarladım. "Sizce gercekten deger görebilmek icin, tüm bunları yapmasına gerek var mıydı?" hafifce tökezleyerek sahneye cıktım. Midem bulanıyor, ısıklar gözlerimi alıyordu.

"Hadi yapma Selin. Cık ortaya. Damadı en cok tebrik etmesi gereken kisi sensin."

Herkes suskunlukla beni izliyordu.

"Aslına bakarsanız Cara'nın bu duruma bozulup bozulmadıgını merak ediyorum. Kendisine bizzat sormak isterim. Gelin nerede?"

Kimse anlamamıstı. Ama ben aptal degildim. Nasıl hicbir sey olmamıs gibi yasamaya devam edebilirdim? O adamın Selin'in etrafında olması beni deli ediyordu. Bir daha buna katlanamazdım.

Güvenlik görevlilerinden biri beni sessizce uyardı. Hayır anlamında basımı salladım.

"Bay Davidson. Sizin zengin biri oldugunuzu isitmistim. Müstakbel damadınızın neden vücudunu..."

Görevlilerden beni biri beni kolumdan tuttu ve sertce platformdan indirdi. Cümlemi tamamlayamadan.

Yaklasık bir dakika sonra, yaptıgım rezillikten yüzünden dısarı atılmıstım ve temiz hava sayesinde ayılmıs bir vaziyette küftediyordum. Ne tip bir gerizekalıydım ben? Siktir.

Salona magazincilerin alınmamasına sükrederek calan telefonu cevapladım. İsme bakmak aklıma gelmemisti. Fakat karsı taraftaki sesi duyunca vicdanımın yeniden sızlamasına engel olamadım. senin bir kalbin mi var Christian?

"Ne var?" telefonda beni bekleyen kisiye sordum.

*

kızmayın biraz gec oldu.

Ayrıca lutfen sadece okuyup gecmeyin. Yorum da yapin. Vote'lamanizda onemli ama fikirlerinizi duymak istiyorum.

Hepinizi opuyorum!

(+170 vote'a yenisi gelir)

RUHSUZ ve KALTAK (askıya alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin