DÜĞÜN GECESİ REZALETİ ( Part 2 )

17K 394 13
                                    

TONY LOCKHEART

Papyonumu son kez düzelttikten sonra dikkatlice aynadaki silüetimi izlemeye koyuldum. Biraz aksamdan kalma, yakısıklı bir yüz, düzgün bir fizik ve keskin hatlar... Kendimi begenmekten hicbirzaman vazgecemeyecegimi biliyordum. Hangi insan kendisini begenmezdi ki?
Biran Victoria'yı düsündüm. Bu son zamanlarda bana cok fazla oluyordu. Tam olarak tarif edemedigim bir sey. Ask degil. Cara'ya asıktım. Sevgi degil. Bir insanı kolay kolay kabullenemezken sadece bir gece beraber uyudugum birini sevemezdim. Öyleyse neydi bu?
Hoşlanmadığınız bir sarkının ansızın dilinize dolanması gibi. Aslında söylemek istemiyorsunuz, ama söylüyorsunuz.
Onu düsünmenin yanlıs oldugunu biliyordum, ama düsünüyordum.
Yesmyesil gözler, kiraz misali dolgun dudaklar, süt beyazı bir ten...
"Tony, hadi. Daha kac saat kendine bakacaksın? Yeter. Kendinle evlenmiyorsun."
"Maalesef öyle birsey mümkün degil."
Düsüncelerimi bölen Brad'e cevap verdim.
"Günlerdir sürekli biryerlere dalıp duruyorsun."
"Dügün gerginligidir."
"Bence gerizekalı oldugun icin." Thomas Blackberry'sinden basını kaldırıp konusmaya daldı.
"Neden?"
"Evlenmek icin ancak gerizekalı olmak gerekir."
"Öyleyse ben gerizekalıyım."
Onaylarcasına kafasını salladı.
"Şüphe yok."
Aynaya son bir kez baktım. O'nu görmemeyi umarak. Fakat oradaydı. Zihnimde. Beni izliyordu. Küçük Victoria...

SELİN KARASU

kapıyı ittirdim. Birkaç nedime, sarışın, kırık beyaz gelinlikli bir kızın etrafında dönüp duruyor, düğünle ilgili birşeyler mırıldanıyordu. Orada olduğumu fark etmeleri için boğazımı temizledim. Hepsi aynı anda bana baktı. O'da dahil.
"Gelinle yalnız konuşabilir miyim acaba?" Kendimden beklemediğim bir sakinlikle sordum. Nedimeler başlarını sallayarak teker teker odadan çıktılar. Baş başa kaldığımızda Cara, merakla sordu.
"kimsiniz?"
Ona doğru yavaşca yürüdüm. Her adımda, süet ayakkabımın sivri topuğunun lakeye vurduğunda çıkardığı tiz ses, odada yankılanıyordu. Her adımda, odadaki gerilimi hissedebiliyordum. İşte bnei yaşatan şey.
"Beni tanımıyor musun?"
"Sanmıyorum. Kim olduğunuzu söylerseniz belki çıkarabilirim?" Cara oldukça dostça konuşmasına rağmen tedirgin olduğunu gizleyemiyordu.
Hafifçe güldüm.
"Hayır, hayır, hayır. Beni tanıyorsun Cara."
derin bir iç çekti ve umutsuzca bana baktı.
"Üzgünüm."
"Tanıyorsun."
"Kimsiniz?"
"Sana bir kaç küçük ip ucu vereceğim, ve sende parçaları birleştireceksin. Nasıl fikir?"
"Anlamadım?"
"Bir zamanlar oldukça yakın olduğum bir asistanım vardı. Yanlış anlama, lezbiyen ya da biseksüel değilim. Almanya, Türkiye ve İngiltere'de iş camiasında hatrı sayılacak büyüklükte yatırımlarım vardır. Hatta kamu oyu, bana bir lakap takmış. Biliyor musun? Bu ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti. Kara Kedi. Benimle ihaleye giren herkese uğursuzluk getirdiğim söylenir."
"Karasu."
Cara donmuş mavi gözleriyle bana bakıyordu. Yüzünün rengi gözle görülebilir bir şekilde bir kaç ton açılmıştı. kiremit gibi.
"Davetiye gönderdiğin kişinin, nasıl göründüğünü merak etmemen doğal bir şey mi Cara? Gerçekten, nasıl göründüğümü hiç mi merak etmedin?"
"Ben... Ben geleceğini düşünmüyordum."
"O yüzden mi böyle hayalet görmüş gibisin?"
Yanına yaklaştım ve henüz yeni manikürden çıkmış tırnaklarımı yumuşak yanağının üzerinde gezdirdim.
Nefes alış verişleri kulaklarımı tırmalıyordu.
"Merak etmedim." Elimi tuttu ve yanağından çekti. Gözlerinde nefret yoktu. Güldüm. Korkuyordu.
"Nefret etmek için fazla zayıfsın değil mi?"
Cara ayağa kalktı.
"Neden buradasın?"
"Dedim ya, davet edildim."
"Kaybedeceğini bile bile, neden mücadele ediyorsun? Neden burada benimlesin?"
"Öleceğini bile bile, neden yaşıyorsun Cara?"
Cevabım onu şaşırtmış olacak ki, başını iki yana sallayarak elliyle alnını ovuşturdu.
"Gitmeni rica ediyorum."
Bir ses duydum. Koridordan. Tony'nin sesi. Ne yapmalıydım? Karar vermek için sadece saniyelerim vardı. Düşünmek için.
Onu istiyor muydum? Cevaplanması gereken tek soru buydu. Ve tek bir cevabı vardı. Kesin bir cevap.
"Cara. Bu evlilik olmayacak. Şimdi git, ve babana bunu yapamayacağını söyle."
Cara güldü.
"Sırf delinin teki istiyor diye hayatımın aşkıyla evlenmekten vaz mı geçeceğim?"
Lanet olsun. Bunu yapmalıydım. Hiç denememediğim taktirde kaybedecektim zaten.
"Peki Tony'nin bir çocuğu olması seni rahatsız eder miydi?"
"Dediklerinden bir şey anlamıyorum."
"Hamileyim."
"İmkansız."
"En son 6 ay önce görüştüğümüzü kim temin edebilir? O benim yanımdaydı Cara. Senden teselli bulamadığı her gece."
Yalan söylemekte üstüme yoktu. Tek istediğim bu evliliğin olmamasıydı. Ne olursa olsun. Hamile olmayabilirdim. Ama bu olamayacağım anlamına gelmiyordu. Zaman. Tek ihtiyacım olan şeydi.
*
TONY LOCKHEART

Karşı odadan, Cara'nın odasından gelen bağrışmalar tüm koridoru dolduruyordu. Telaşla odaya girdiğimde, yerde Selin'i gördüm. Sanırım dudağı patlamıştı. Saçları dağılmış ve gözünün önüne düşmüştü. Elbisesinde geniş bir yırtık vardı. Oldukça hırpalanmış fözüküyordu. Cara'ya baktım. Ayakta, şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.
"Ne yaptın sen Cara?" O an, eski kavgamızın kapanmamış olmasının verdiği sinirle Cara'ya çıkıştım. Duvarın köşesine tünemiş olan Selin'e baktım ve yanına giderek yavaşca onu kaldırdım.
"Ne oluyor burada? İkinizden biri bana açıklayacak mı?" Selin tepki vermiyordu. Her zamankinin aksine.
"Ben... Ben... Bir şey yapmadım. Ken... Kendine vurmaya başladı. Bir anda. Ne olduğun anlamayadım." Şaşkınlıkla irileşmiş gözlerini bana dikmişti.
"Cara, saçmalıyorsun."
"Hayır! Ona dokunmadım diyorum!" Gözlerinde biriken yaşlar hızla boşaldı ve kesik hıçkırıklara dönüştü.
"Bunu bana nasıl yaparsın?"
"Neyi?" Sinirle sordum.
"Beni daha kaç kez aldatacaksın?"
Konuyu kapatmamakta ısrar ediyordu. Daha kaç kez o kızla yatmadığımı söylemem gerekecekti. Üstelik beni aşağıladıktan sonra ufak bir özürü hak etmiyor muydum? Bu kadarı fazlaydı.
"Yeter artık Cara!" Sinirle bacakları tirreyen Selin'e baktım. Onu ilk kez bu kadar saf ve çaresiz görüyordum. Yavaşca koluna girerek yürümesine yardım ettim. Odadan çıkarken Cara'nın acı çığlıklarını duyabiliyordum.
"Git! Pekala git! Boy boy çocuklarınız olsun!"
Ne demekti bu? İyice saçmalamaya başlamıştı.
*
Selin sakinleştiğinde konuşmak için bir fırsat bulduğum için seviniyordum. Vicdanımın beni rahat bırakması için bir fırsat.
"Selin. Başına gelenleri duydum fakat..."
"Özrüne ya da üzgün olduğunu duymama ihtiyacım yok."
Ayağa kalktı. Yırtık elbisesini düzeltti. Kapıya doğru yönelmişken onu kolundan tuttum.
"Lütfen..."
Bana bakarak iç çekti.
"Öyleyse sana bir teklifim var. Ne diyeceksen, bir içki eşliğinde söyle. Böylece sana tahammül edebilirim."
Kafamı salladım. Bu bana zararsız görünmüştü. Sadece bir içki. Zararsız, küçük bir bardak.
*
Geç geldi özür dilerim. Anlamadığınız noktaları sorabilirsiniz.
Hepinizi öpüyorum!
(+180 vote'a yenisi gelir)

RUHSUZ ve KALTAK (askıya alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin