ACI (Part 1)

36.2K 470 27
                                    

İSTANBUL 1986
Adam yavaşça ayağa kalkarak avukatının yüzünü dikkatle inceledi. Bir cevap bulmayı umuyordu. Her şey nasıl bu kadar karışmıştı? Kızının düğününden gelecek kârlı bir ortaklık ve tonla para yerine, elinde cansız iki beden vardı. Anlayamıyordu. Kızının neden böyle bir şey yaptığını... Gerçekten ondan bu kadar çok mu nefret ediyordu? Peki ya kendisine? Kendisine de öyle bir şey yapar mıydı? Öz babasına.
Yorgunluktan göz altları çökmüş, morarmıştı. Kuru elleriyle alnını ovuşturdu.
Belkide o yapmamıştı?
Tek bir kurşun ve iki ceset.. Bu orada ücüncü bir kişi olduğunu gösteriyordu. Fakat polis hiçbir kanıt bulamamış, suç tamamen itaat etmeyi öğrenemeyen gerizekalı kızı Selin'e kalmıştı. Yakınlarda vefat eden dedesinin bıraktığı mirastan haberi yoktu ki kdedesi öz oğluna bir kuruş bile bırakmamıştı. Piç herif!
Adam başını ellerinin arasına gömdü. içten içe ,babasına nefret kusuyordu. Kızına bırakılan mirastan kimsenin haberi olmamalıydı. Madison'ın hatta mirasyedinin bile...
"Şimdi ne yapacağız?" adam kafasını kaldırmadan orta yaşlı avukatına sordu.
"Kızınızın lehine kanıt bulunamadı efendim. Her ne kadar üçüncü bir kişinin varlığı kesin olsa da elimizde bunu kanıtlayacak bir şey yok."
"Şimdi ne olacak? Kızım hapse girerse asla mirası alamayız."
"girmezsede alamayız efendim. Yanlış anlamayın ama Selin Hanım'ın mirasta hak iddia etmenize izin vereceğini sanmıyorum. Hernekadar öz oğlu olsanız bile, babanız size birsey bırakmamıs."
"sadece torununu düsünmüs! Bencil pislik! Şirket böyle bir bataktayken ilaç olabilecek tek şey o miras!"
" Haklısınız efendim."
"sence kim? 3. Kişi kim olabilir? Biri neden bize böyle bir sey yapmak istesin?"
"Bilemiyorum efendim. Belkide borçlarımız yüzündendir."
"olabilir." adam ellerini kucağında birleşirerek kıtlattıktan sonra kafasını salladı.
"Eğer sizi memnun edecekse bir fikrim var."
"Söyle."
"Bakın, hem Selin Hanım hapse girmeyecek, hem de mirasın tamamının vekili olarak size kalması kesinleşecek."
İşte avukatın boş konuşmaları dikkatini çekmeye başlamıştı.
"Konuş."
"Selin Hanım'ın akli dengesinin yerinde olmadığına dair bir rapor çıkarabilirsek eğer, hem miras selin hanım klinikten çıkana kadar bizim elimizde olur, ki neredeyse tamamını o çıkana kadar borçlar için kullanırız ve böylece şirket ayakta kalır, hem de Selin Hanım hapse girmekten kurtulur ."
"iyi fikir ama mantıklı değil. raporu bulmamız neredeyse imkansız."
Avukat derlemek için tüm hafta uğraştığı dosyayı patronuna verdi.
"Ali Vural. Daha önceden rüşvet aldığına dair söylentiler var. Ayrıca son zamanlarda bir davası var, taciz davası. Eğer bu davayı almasını sağlarsak bize minnettar kalacağını ve bunun karşılığında birtakım raporlara imza atmaktan çekinmeyeceğini düsünüyorum."
Adamın keskin gözleri birden sevinçle parladı.
"Yarın konuş. Şimdi gidebilirsin."
"Gitmeden önce söylemek istediğim birşey var. imzalanacak olan rapor gerçekten ağır bir rapordur. Kızınız neredeyse tüm hayatı boyunca orada kalabilir. Miras için ona böyle birşey yapmak istediğinizden emin misiniz?"
Gözünü bürüyen hırs kızını ve ona yapacaklarını görmesini engelliyordu. Öz kızını...
Keyifle cevap verdi.
"Kesinlikle."

LONDRA 2013
SELİN KARASU
Bir ay sonra...
Muhteşem bir seks sonrası sarmaş dolaş uzanmış, hiç konuşmadan tavanı izliyorduk. onun bana dokunması, benimle uyuması hoşuma gidiyordu. Bu nasıl oluyordu bilemiyorum. Normalde olsa ya midem bulanır ya da aptalca bularak yattığım her kimse kaba bir şekilde def ederdim. Fakat yanımdaki adama bunu yapamıyordum. O benim aşkımdı. Uyuşturucum.
Sıcak dudaklarına uzanarak ıslak bir öpücük kondurdum. Öpücüğüme karşılık vermek yerine homurdanarak ayağa kalktı ve giyinmeye başladı.
Sinirlenmedim. Bunu hep yapıyordu. Koş bakalım Tony, koşabildiğin kadar. Lanet fahişene koş.
Bende ayağa kalktım.
"Bu günkü performansını beğenmedim." Hayır, beğenmiştim. Fakat iltifat etmek doğamda yoktu.
Nemlendirici kremimi sürerken aynadan ona bakıyordum. Benim göz hapsimdeydi. Benim.
"Beni öperken öyle demiyordun."
"Ne zaman?" Sakince sordum. Sikik terapi gerçekten işe yarıyordu.
"Beni öperken."
"Çok doğru. Seni öperken. Bir daha seni öpersem, bana karşılık verirsin. Dediklerimi anlaman için beyninin sözel bir alana yatkın olması gerekmiyor, çalışıyor olması yeterli."
Suratını asarak kafa salladı. Benden nefret ediyordu. Benimle beraber olmaktan. İçime girdiğinde aklı mutlaka başka bir yerde oluyor, başka bir kadının adını sayıklamamak için kendini sürekli kontrol altında tutuyordu. Onu seviyor muydum? Aşık mıydım? Terapistim öyle olduğunu iddia ediyordu. Ne fark ederdiki? O benimle beraber olurken lanet olasıca Cara'sını düşünüyor olabilirdi, fakat bu benimle olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Hayatımda endişeye yer yoktu. Kıskançlığa. Kadınlarla bu noktada ayrılıyorduk. Ben daha basit düşünüyordum. Erkekler gibi. Çoğu zaman duygusuzca.
Sahip oldukların vardır ve sahip olmadıkların. Hepsi bu kadar.
"Gidiyor musun?"
"Hayır. Aslına bakarsan tekrar soyunmak için giyindim."
"Çok afedersin fakat bunu söylemeliyim. Esprine sıçayım Tony. Siktir ol."
Yüzündeki kocaman gülümsemeye sert bir yumruk geçirmek istedim. Fakat yapamadım. Beni değiştirmesine izin verdiğim için kendime olan nefretim katlanarak artıyordu.
Yumruk falan yoktu. Kapıdan çıkarken aptal gibi aynadan onu izlemekten başka bir şey yapmadım.

VICTORIA STARK
*Bu bölümü, yazarken 8 kez dinlediğim Little Mix, Turn Your Face'le okuyun lütfen. Wrecking Ball'da olabilir. Seçim sizin.
Sadece acı vardı. Acı...
Hissettiğim yegane şey.
Onunlayken hissettiğim.
Bana bir kere daha vurması ihtimaline karşı, ellerimi yer yer morarmış ve kanamış suratıma siper ettim. Kadınıyla olamamanın ona verdiği acı, benim fiziksel acım oluyordu. Son bir aydır. Hergün.
Yalvarmak istiyordum. Bağırmak. Yapamıyordum. Korkak fahişenin tekiydim. Belkide korkuyordum çünkü tek başına ayakta durmaya çalışan 16 yaşında basit, ucuz bir kızdım. Bir ailem olmayacaktı. Beni seven birileri. Yokluğumu fark edecek, sevgimi isteyecek, beni olduğum gibi kabullenecek...
Bunların hiçbirini hak etmeyecek kadar değersizdim. Öz babam bile beni istemiyordu. Kimse. Koca dünya, küçücük bir kıza ev olamıyordu. Yaşayarak öğreniyordum.
Bana her vuruşunda, hakaret edişinde normal bir insanın yapacağı gibi ondan nefret etmiyordum. Edemiyordum. Ona acıyor, sevgisizliğin ne demek olduğunu biliyordum. Her canım yandığında, onunkininde yandığını biliyor, ona sarılmak, teselli olmak istiyordum.
Bir keresinde ona sarılmayı denemiştim. İçmişti ve gerçekten kötü gözüküyordu. Fakat kollarımdan tutarak beni kendinden uzaklaştırdı. Benden iğreniyordu. Saçıma asılarak ona o istemeden dokunmamam gerektiğini söyledi. Kafamda yoğun bir acı hissettim. Ardından bir daha. Ve bir parça kan gördüm. Duvarda.
Anılarımdan uzaklaşıp ona baktım. Vurmayı kesmişti. Benimle işi bitmişti.
Odadan çıktığında yavaşça giyindim. Ardından aynadaki aksimi izledim. Hafif morarmış bir göz, kıpkırmızı bir tokat izi ve hala kanayan bir dudak... Bugünü iyi atlatmıştım. Şanslıydım.
Gitmeden beni görmesi ihtimaline karşı yara izlerini ve morlukları kapatıcıyla kapatmaya çalıştım. Onları gördüğünde sinirleniyordu.
Aslında o iyi bir adamdı. Bana yaptıkları bunu değiştirmezdi, en azından ben öyle düşünüyordum. Çünkü ben etkisiz elemandım. Sevmediği bir kadına iyi davranmak içinden gelmiyorsa onu suçlayamazdım.
Ama sevdiği kadına... Ucuz bir fahişe olmayan o kadına... Eminim çok iyi davranacaktı. Kadın aptalın teki olmalıydı.
Selin'i hiç görmesemde birden gözümde bir aile tablosu canlandı. Christian, o kadın ve çocuklar... İyi bir baba olurdu.
Titreyen ellerimle kalemi aldım. Post-itlerden birine birşeyler karalayıp Christian'ın görmesi için aynaya astım. Umarım bunun için ayrı bir dayak yemezdim.
"Ne biliyor musun? Kadınlar güllere bayılır. Kırmızı, taze güllere... Belki ihtiyacın olan tek şey bir demet gül ve temiz bir kalptir.
İyi bir eş, zamanı geldiğinde de iyi bir baba olacağına eminim. Fakat öncelikle bir adım atmalısın. Bu tavsiye bir fahişeden değil, senin sert ellerinle gerçek bir kadın olmayı öğrenen küçük bir kızdan.
VICTORIA"
*
Evet arkadaşlar. Bugün arkadaşımın doğum günü vardı. Öğlen birden gece on bire kadar sürdü. Abartmıyorum. Ama sizi yarına kadar bekletmeye gönlüm el vermedi. Bu bölümü uykusuzluktan ölürken yazdım, o yüzden hataları mazur görürseniz sevinirim.
Ayrıca çook uzun oldu. Uzun zamandır böyle bir bölüm gelmemişti. Gerçekten çok uğraştım. Vote'layan, yorum yapan ve okuyan herkese teşekkür ederim.
Hepinizi öpüyorum!
(+100 vote'a yenisi gelir)

RUHSUZ ve KALTAK (askıya alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin