LTLA - 1. Bölüm

2.7K 135 4
                                    

*Millie'nin ağzından...

"Peki, Liam. Favori kız ismin ne?"
"Millie."
"Vay canına, güzel isim. Neden bu isimi seçtin?"
"Sadece, söylenişi hoş..."
Bu duydukduklarımdan sonra donup kalmış, kendime gelememiştim.
Yani, Millie... Millie benim adım. Hadi ama!
Bu duyduklarımı üstüme alınmalı mıyım bilmiyorum. Yani, Liam... Benim adımı mı söylemişti?
Ah, şey, pardon, tamam baştan alıyorum. Evde canım sıkılmış bir şekilde kendime uğraş ararken en iyisinin bir televizyon programı izlemek olduğunu düşündüm. Kanalları zaplarken One Direction özel röportajına denk geldim. Liam'a sorulan soru ve onun cevabı ile ise donup kaldım.
Liam...
Onu liseden beri tanıyorum. Beraber drama'ya giderdik. Aslında çok sık tartışırdık. Şimdi bu röportaj da benim adımı söylemesi beni şaşırtmıştı. Dedim ya bu duyduklarımı üstüme alınmalı mıyım bilmiyorum. Yani, kalbim 'Tabii ki alınmalısın. Seni unutmadı ya...' diyor. Beynim ise 'Hey! Seni salak. Seni mi hatırlayacak? Bir sürü fanı var.' diyor. Yani bende arada sıkıştım kaldım. Aslında, biz birbirimize hep laf sokuşturup dururduk. Ben onun o mükemmel sesine hep karga gibi derdim. Yani, benim adımı söyleyeceğini pek sanmıyorum. Zaten kendisi de dedi ya, söylenişi hoş diye... Sadece söylenişi için benim adımı söyledi; ama bu röportajdan sonra gıcık Liam'ı özlediğimi fark ettim. Onu 2 senedir görmüyorum. Yani Milano'ya taşındığımdan beri...

Şuan ise Milano da değilim. Londra'dayım. Bir hafta önce tanıtımını gördüğüm bir yarışma programı için Londra'ya döndüm. Artık sesimle bir yerlere gelmemin zamanı gelmişti. Çöldeki bir insanın suya nasıl ihtiyacı varsa benimde bu yarışmaya katılıp birinci olmaya ihtiyacım vardı. Bende hemen elemelere katıldım ve yapımcımız Phillipten haber bekliyorum. Yani elemeleri geçip, seçilen o 10 yarışmacı içinde olabilecek miyim bunu merak ediyorum. 
Tabii birde koçlarımız da olacaktı... Bize yardım edip, şarkı söylemelerimiz hakkında bilgiler verecekler.  Her hafta solo olarak bir şarkı söyleyeceğiz ama bunun yanında koçlarımızla da bir düetimiz olacak.  Tek bir sorun var ki koçlar hala belli değil. Meraklı bekleyişim devam ediyor yani...
Reklamların sesini duyduğum an televizyonu kapattım. Tam sessizliğe kavuşmuşken odamdan gelen telefonumun sesiyle odama adeta bir Usain Bolt gibi koştum. Sonuçta arayan yapımcımız olabilirdi.
Evet! Kesinlikle oydu. Sonunda! Phillip arıyordu!
"Phillip merhaba." diyerek telefonu açtım. 
"Merhaba, Millie. Elemeleri geçtiğini haber vermek istedim..."
Elemeleri geçeceğime inanıyordum aslında... Ve evet geçmişim. Peki.. Koçum?
"Koçunda belli oldu. Kim olduğunu merak ediyor musun?"
Şaka mı? Bir haftadır ben bunu bekliyordum.
"Tabii ki!"
"Senin koçun......."

3 Mart 2010.

"Liam, nerede kaldın? Bayan Kate sinirden bizi yiyecek diye korktum!" dedim.

Sinirden elim titremeye başladı.
"Abartma, sadece biraz geç kaldım. " dedi umursamaz bir şekilde. Umursamaz? Liam ne zamandan beri umursamaz?
"Biraz mı? Senin birazın bir saat mi Payne? Senin yüzünden hepimiz ceza aldık. Hafta sonu fazladan iki saat daha çalışacakmışız."
"Tüm bu bağırmaların iki saat için mi? Sen çalışkan kızsın unuttun mu? İki saat senin için bir hiç..." dedi.
Ah, şu an suratına bir tane çarpmak istiyordum. Tamam, çalışkan olabilirim. Drama'yı çok sevebilirim ama... Benim de planlarım vardı.. Hafta sonu dışarıya çıkacaktım.
"Seni sorumsuz, dik kafalı, bencil Payne! Benim planlarım vardı! " dedim bağırarak.

Ellerini 'Ne yapabilirim?' der gibi salladıktan sonra anladım ki biraz daha aynı ortamda bulunursak suratına bir tokat yiyecekti benden..
Çakma Justin Bieber.
Derin bir soluk çekip soyunma odasına geçtim. Kostümlerimi arıyordum.
Başrol benim. Aa, tabi diğer baş rol de Liam'ın... Bu çok sinir bozucu! 
Kostümümü giymek için kabine girdim ve perdesini çektim. Bir yandan giyiniyor bir yandan sinirimi atmaya çalışıyordum.
"Seni sinir! Sanki benim planlarım olamaz. Sadece senin mi olur sanıyorsun? Bencilin tekisin."
Onun hatasının bedelini tüm drama sınıfı çekiyordu.
"Senin hatanı neden biz çekiyoruz ki sanki?" deyip kabinden çıkmamla bir çift çikolata rengi gözle karşılaşmam bir oldu. Kendini gülmemek için zor tutuğu belliydi. Sanki yanağını iç tarafından ısırıyor gibi gözüktü gözüme... 
"Sen ne zamandır kendi kendine konuşuyorsun? Bunun delilik işareti olduğunu söyleyenler var. " dedi ve tuttuğu kahkahasını bıraktı.
"Seni tanıdığımdan beri! Seni salak! Gülmeyi kessene." dedim. Sinir şey, hem beni kızdırıyor hemde katıla katıla gülüyor.
"Asıl deli sensin Payne." dedim.
Elindeki kostümüyle kabine girerken "Haklısın, evet. " dedi daha sonrada mırıldanarak "Deliye bulaşmamak gerekir ." dedi.
Duymayacağımı mı sandı şimdi o?
"Seni duydum Lee."
"Yandım desene!" derken ben çoktan gözlerimi devirip tiyatro salonuna geçmiştim.
Oynayacağımız oyun; William Shakespeare'in Onikinci Gece eseriydi. Liam Orsino'yu bende Viola'yı oynuyorum. Esere göre ben erkek kılığına girip araya karışıyorum. Diğer bir başrol olan Olivia ise benim erkek kılığıma aşık oluyor. Yani tam bir yanlışlıklar komedisi.
"Liam! Hadi! Hazır mısın?"
Geç gelmesi yetmezmiş gibi onun yüzünden ceza almıştık ve o hala hatalarına hata ekleyerek geç kalmaya devam ediyor. Bir kızdan daha uzun sürede hazırlandığı ayrı bir gerçekti tabii!

"Geliyorum! Bir saat yoktum, beni bu kadar özleyeceğini bilseydim eğer... Erken gelirdim. "
"Ah, ben mi? Ben? Seni özleyeceğime gidip... gidip..."

Ne desem bilemiyordum. Of, olamaz sıkıştım mı? Çakma Bieber'a yenilecek miyim? ASLA.
"Evet, beni özleyeceğine... evet?" dedi Liam.
"Uzatma Liam. Seni mi özleyeceğim? Hiç tanımadığım bir insanı bile özleyebilirim ama seni özlemem." dedim.
Gıcık. Gerçekten Gıcık.
"Yeter bu kadar konuşma! Bayan Kate nerede Miranda? Başlayalım artık. " dedim. Bu konuşmadan kurtulmamız lazımdı...
Ancak, bir şey fark ettim ki... Biz tartışırken tüm sınıf bizi keyifle izliyordu.
Kendime yeni bir kural: Liam ile ortam içinde tartışma. Tek başınayken ağzının payını ver.
Bayan Kate'in gelmesiyle provalara başladık.

İki saatlik bir provadan sonra, sonunda bitmişti. Miranda'dan okul notlarını istedikten sonra soyunma odasına gittim ve kabinin perdesini bir hızla kaldırmamla üstsüz bir Payne ile karşılaşmam bir oldu... Şaşkınlıktan ağzımı kapatmayı unutmuş ve büyük bir hata yapmıştım.
"Ağzını kapat Millie'cik. Sinek kaçacak. " dedi Liam alay ederek, bense gözlerimi bir türlü vücudundan çekemiyordum.
Ah, lanet olsun. Kendine gel Milllie. Kendine gel.
"Seni Lanet. Her yerde karşıma çıkmak zorunda mısın?"
"Kusura bakma Millie ama onca kabin varken benim kabinimin perdesini kaldırdın. Bir şey sorabilir miyim? Bunu bilerek mi yaptın? Beni mi takip ediyorsun?" dedi pis pis sırıtarak.
"Seni? Ben? Bu sadece kötü bir tesadüf Payne. Kapa çeneni!" diyerek perdeyi çektiğim gibi başka bir kabine girdim.
Bir kere de kavga etmeyelim. Tartışmayalım. Ama yok... Hiç olur mu?

***

Bundan sonra geçmişten devam edeceğiz biraz... Eğik yazılar geçmiş. Vote ve yorum çok güzel olabilirdi!

Love To Love AgainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin