LTLA - 26. Bölüm 2. Part

1.1K 77 1
                                    

Fark ettim ki geçen bölümü tam paylaşmamışım. Bu geçen bölümün devamı canlar :D Birazdan 27. bölümüde paylaşacağım, merak etmeyin :):):))

 _________________

"Tamam. Hazırlanıp çıkalım." dedim ve önce Liam'ın hazırlanması için odadan çıktım.

Aşağı indim ve televizyondan bir şeyler izlemeye başladım.

Yarım saattir televizyonla uğraşmama rağmen Liam hala aşağı inmemişti. Meraklanmaya başladım. Odaya gitmek için ayaklandığım sırada Liam salonun girişinde belirdi.

"Sonunda Liam. Öldüğünü düşünmüştüm. Bir kot ve bir t-shirt giyecektin. Kaç saattir yoksun. Erkekler değil, kızlar bekletir."

"O zaman sen çık giyin. Ben bekliyorum."

Gözlerimi devirip, merdivenlerden çıkmaya başladım. Aklıma, LP3ASE gelmişti.

Ne zaman Liam'ı sinirlendirmek istesem "Liam Payne'i 3 Aşamada Sinir Et." planını uygulardım.

Eski anılarımızı gülümseyerek hatırlamak çok güzeldi.

Odama çıktım ve skinny pantolon ve üstüne kareli bir gömlek seçtim. Liam'ın kız versiyonu gibi giyindiğim bir gerçekti. Hatta bazen Liam'ın kareli gömleklerini kıskanıp, onları giydiğim de oluyordu. Tabii ki büyük geliyordu. Ama büyüklüğü de ayrı bir tarz yaratıyordu.

Üstümü değiştirdim ve saçlarımı tarayıp saçıma kırmızı bir bandana, ayağıma da dolgu topuk kırmızı ayakkabılarımı giyip aşağı indim.

"Hazırım Liam. Çıkalım hadi."

"Bu kadar çabuk mu?"

"Ben sen değilim Liam. Bensiz geçirdiğin o 3 yılda Zaynle çok takılmışsın. İkinizde aynadan ayrılamıyorsunuz. Ondan sana da bulaşmış." deyip güldüm. Çantamı alıp dışarı çıktım.

Liam da geldiğinde arabasına bindik ve Liam'ın Boris ve Archie'yi aldığı o petshop'a gitmeye karar verdik.

Buraya çok yakındı. Sadece 15 dakika sonra gelmiştik. Liam arabayı park ederken, ben çoktan inmiştim bile.

Onu beklerken yanımda oluşan hafif kalabalık dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Liam da arabadan indikten sonra o hafif kalabalık bildiğiniz insan gölüne dönmüştü. Herkes elindeki telefonları yada fotoğraf makineleri ile bizi çekiyordu. Bunu çok ilginç buluyordum.

Yürümemiz bile zorlaşmıştı. Liam elimi sımsıkı tutmuştu. Petshop'a girdiğimizde azıcık rahatlar gibi olmuştum.

Liam'ın kulağına yükselip fısıldadım. "Bu çok tuhaftı. Herkes bizi çekiyordu."

"Başlarda bana da tuhaf gelmişti. Alışırsın." deyip gülümsedi.

Alışacağımı hiç sanmıyorum ki alışmakta istemiyorum.

"Gel bakalım. Hangi tarz balık istersin?" dedi Liam karşımızdaki balıkları gösterirken.

"Bir tane değil. Bir sürü balık alalım Liam. Ve kocaman bir akvaryum." deyip güldüm.

"Sen nasıl istersen."

"Bak 3 tane çöpçü balığı. 2 tane Japon balığı alalım. Ah, Liam şu turuncu olanlar çok güzel. Onlardan da 3 tane alalım."

Kafasını sallayıp güldü Liam.

"Ah, Tanrım. Şuna bak Liam." dedim büyülenmiş bir şekilde o balığa bakıyordum.

"Hangisine?"

"Şu mavi ve mor karışık olan. Çok güzel. Büyüleyici..."

"Sen daha büyüleyicisin Millie."

"Hayır Liam. Şuna da bak."

"Tamam onu da alalım."

Sevinçle gülümseyip Liam'a baktım. Yanaklarına iki koca en sulusundan öpücük bıraktım. "Teşekkür ederim. Bizim hayvanımız olacaktı ama hepsini ben seçtim." dedim dudak büzerek.

Liam ise güldü. "Bir balığa bu kadar sevindiğine inanamıyorum. Sen büyüleyicisin. Hiç önemli değil. Ben senin seçtiğim tüm balıkları beğendim."

Liam alacağımız balıkları ayarlamaları için buranın sahibi ile konuşurken diğer hayvanları inceliyordum. Çok güzel kuşlar vardı, köpekler, kediler, balıklar, hamsterlar...

Oldukça büyüktü burası.

Liam elindeki Akvaryumla beni çağırdı. İki ayrı paket şeklinde olan balıkları ben aldım. Liamla beraber onları arabaya taşıdık ve arka koltuğa koyduk.

dışarıdaki kalabalığın hala azalmamış aksine artmış olması beni şaşırtmıştı.

Arabaya bindiğimizde 15 dakikada geldiğimiz yolu bu sefer 10 dakikaya indirmiştik.

Beraber akvaryum ve balıkları eve taşıdık ve salonun en güzel yerine akvaryumu koyduk. Balıkları da içine atıp işimizi hallettik. Yorulmuştum. Kendimi kanepeye atıp, uzandım.

"Çok yoruldum."

"Millie, balıkların yemini unuttuk."

Hemen doğruldum. "Ne? ama onlar aç!"

"Geri gidip mi alacağız?"

"Ben çok yoruldum Liam. Sen alsan?"

"Bende çok yorgunum. Duyduğuma göre Bay Black'in balıkları varmış. Ondan istesen?"

"Balık yemi istendiğini de senden duyuyorum Liam. Ve neden ben? O senin komşun."

"Sende burada yaşıyorsun artık Millie. Ve ayrıca o seni çok sever. Kıramaz."

"Peki." oflayarak dışarı çıktım ve ortak kapıdan Bay Black'in bahçesine daldım. Kapıyı çaldığımda evin görevlisi kapıyı açmıştı.

Bu adam bir tuhaf. Kabul. Hem görevlileri var. Hemde çimlerle o uğraşıyor. Belkide sadece zevk içindir diyerek geçiştirdim.

"Bay Black evde mi?" diye sordum.

"Adımı mı duydum?" diyerek kapıya yaklaşmaya başladı Bay Black.

"Millie. Sen miydin?"

"Evet. Bay Black--"

"David."

"Peki, David. Biraz balık yemi ödünç alabilir miyim? Duyduğuma göre balıklarınız varmış. Bizde bugün aldık ama, yemlerini unutmuşuz." dedim sıkıla sıkıla.

Yani, balık yemi istemek? Şey, biraz tuhaf bir olay da. Ayrıca aşırı saçma da.

"Tabii ki. Candace, yem getir." dedi yanında ki görevliye. Kız başını sallayarak içeri girdi. İki dakika sonra yemle gelmişti.

"Teşekkür ederim David."

Gülümseyerek karşılık verdi bana...

Geldiğim yoldan bizim eve girdim. İlk çalışımda kapıyı Liam açmıştı.

"Al bakalım yemler. Sen yedirirsin." deyip kendimi salona attım.

"Millie, mutfakta sana bir sürpriz var."

"Ne sürprizi?"

________

Ne sürprizii sizceee?

Bu arada Vote'a basmak zor olmamalı :)):):):):

Love To Love AgainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin