Bilgisayarımın ekranını öfkeyle klavyesine bastırıp elimle ittirdim ve başımı iki yana sallayarak sırtımı sandalyeme çarptım,gözlerimi açıp yanımda beklentiyle bakan en yakın arkadaşım Irene ile göz göze geldim.Aslında sonucu anlamış olsa da benden duymak istermişçesine bekledi.Ben de sesimdeki bıkkınlığı gizlemeye çalışmadan dümdüz konuştum.
"Dersten kalmışım.3 puanla."
Irene elini omzuma atıp hafifçe sıkıp bıraktı ardından da saçlarımı alıp arkamda topladı.
"Geldiği zaman üst üste gelir,ahh biliyorum.Çalıştığın zaman telafi sınavında geçeceğini biliyoruz bu yüzden kafanı sıkma."
Elimi onun omzumdaki eline koydum.İnsanlarla temas fobisinin ikinci istisnası olan Irene benim çocukluk arkadaşımdı.Birlikte büyümüş olmanın getirdiği samimiyetten olsa gerek şuan hiç teselli kaldıracak kafada olmamama rağmen ona kızamıyordum.
"Evet...Ama.Sadece tekrar çalışma stresi içine girmek ruhumu daraltıyor.Ve böyle üst üste gelince.."
Bu hafta içinde dört kez kaybolmuş ve Irene'i beni gelip alması için aramıştım.En sevdiğim elbisem otobüse sıkışıp yırtılmıştı.Ve telefonum bozulduğu için alarmım çalmamıştı,dolayısıyla zaten çalışmadığım sınava bir de üstüne geç kalınca,zamanım yetmemişti ve şimdi de ucu ucuna o dersten kaldığımı öğrenmiştim.Hoseok'u çok yoğun çalıştığı için göremiyordum.Son buluşmamız ilk kez öpüştüğümüz o sahil kenarında tam 11 gün önceydi.Ve tüm bunlar beni çıldırtmak için yeterliydi.
"Diğer durumlara bir çarem olmayabilir ama...Gidip Hoseok'u görmeye ne dersin? Bu huysuz hallerin hiç çekilmiyor-"
Irene kendi fikrini öyle kabullenmişti ki dolabımı açıp bana kıyafet seçmeye başladı.Ona itiraz etmeye çalıştım ama gerçekten bir kaç saniye de olsa onu görmem gerektiğinin farkındaydım.Yoğun olmasa gelirdi biliyordum,her gece saat 3-4 civarı pratik çıkışı beni arıyor ve hem iyi geceler hem de günaydın diyip kapatıyordu.Evin kapısı açıldı ve odamdan içeri evimizin üçüncü ve son üyesi Rebekah telaşla ayakkabılarını atıp intahar sarısına boyattığı saçlarını savurarak yanımıza geldi.
"Ta daaaa sarışın Reb nasıl olmuş? Ahh gerçekten boyatmak istemiyordum ama kuaförüm çok yakışır diyince....İyi ki boyatmışım tam benim rengimmiş ama değil mi?"
Oturduğum yerden zorlukla gülümsedim ve "tam bir prenses gibi olmuşsun " dedim.Reb ve Irene birbirlerinden dünyalar kadar farklı olmalarına rağmen ikisi de en yakın arkadaşımdı.Birbirlerini sevdiklerini biliyordum.Hatta gerçekten en az benim kadar çok seviyorlardı bundan emindim.Ama bazen,sürtüşüyorlardı ve o zamanlar gerçekten en cadı hallerine bürünürlerdi.Bu kutu gibi evde üçümüz birlikte yaşıyorduk ve bunun yıllarca hayalini kurmuştuk.3 yıl önce o malum olaydan sonra intahara kalkışmamı önlemek için ailem seve seve izin vermiş hatta babam bize bu evi kendisi tutmuştu.Eve taşındıktan sonra biraz tuhaflaşsa da o kutsal arkadaşlık ilişkimiz olmasaydı,atlatabileceğimi sanmıyordum.Hala atlatabilmiş değildim,o ayrı mevzuydu.Ama bu kızlar benim nefes alış verişimdi.
Irene elindeki uçuk mavi elbiseyi getirip elime bırakarak denememi istediğini belirtirken Rebekah'ya sırıtarak dişlerinin arasından konuştu.
"Biz de iyiyiz işte sorduğun için sağol" dedi ve ardından sıraladı.
"Saçların da haarika olmuş evimizin Barbie'si.Şimdi gerçek bir aptal sarışına benzemişsin."
Ayağa kalkıp giyinme paravanımın arkasına geçtim ve mavi elbiseyi giydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gece ✨ bts
FanfictionYıldızların aydınlattığı bir beyaz geceyle,şimşekli bir beyaz gece arasında sıkışıp kaldım.Beni sabaha hangisi ulaştıracak? "Kovsan da gitmeyeceğim." "Yanımda kal" Bana karşı böyle pervasız böyle korkusuz olması beni ürkütüyordu.İçimde,çok derinimde...