Medyadaki şarkı bittiğinde,tekrar başlatın,aşağıdaki gifler yüklenmeden de internetinizi kapatmayın.-
Avucumda sımsıkı tuttuğum mektupla Suga'nın çatı katındaki evine gittim.Günlerdir burada uyuduğum için alışmış olmam gereken bu mekana şimdi bambaşka bir Arien olarak giriyordum.Doğduğum andan beri bana söylenen her şeyin yalan olduğunu ve hepsinin bir illüzyondan ibaret olduğunu düşünüyordum.Belki de ismim bile Arien değildi.Ruhumun karanlığı aydınlığı boğmuştu,gözlerim puslu görüyordu.Yanımdan geçen hiçbir şeyi net göremiyor ve hiçbir sesi net olarak duyamıyordum.
Kulağımdaki uğuldama kısık ve çıldırtacak kadar sürekliydi.Merdivenleri tırmanırken sıkmaktan ağrımış olan elimin içindeki kağıt buruşmuştu biliyorum ama parmaklarımı gevşettiğim an bayılacağımı bildiğimden kendimi sessiz insansız ve hatta hayatın olmadığı,zamanın işlemediği bir dört duvara atmalıydım.Son basamağı çıktığımda karşımda Jimin'i görmeyi hiç beklemiyordum.Ama nedense onu gördüğüme şaşırmadım.Sanırım bütün duygularım öyle körelmişti ki herhangi bir his artık vücudumda baş gösteremiyordu.Beni gördüğü an büyük bir şok dalgasıyla ve benim asla sahip olmadığım bir enerjiyle bana doğru koşar adım atıp bir gözüyle de odanın içine baktığında ne olduğunu anlayamadan kolumdan yakalayıp,karşı koyma gücümün sıfırın altında olmasının da kolaylığıyla beni bir bez bebekmişim gibi odanın arka tarafındaki duvara yasladı.
Kolumu sıkıyordu,ama sorun değildi.Çünkü hissetmeyi istesem de edemiyordum ve fiziksel şiddet şu an canımı yakamazdı.Ruhumdaki acıyı bastıracak bir fiziksel acı var mıydı,emin değildim.
"Burada ne işin var? Hoseok hyung içerde Arien. Ne halt etmeye buraya geldin?"
Kirpiklerimi taşımakta zorlanan göz kapaklarım bir kez inip kalktı ve bulanık bakışlarımı ışığı yanan odaya çevirdim.Herhangi bir duyguyu hissetmemiştim ama kalbim alıştığı şekilde Hoseok adını duyduğunda normal hızının üstüne çıkmıştı.Hayatım benim kontrolümden çıkmışsa kaderime boyun eğip yapmam gerekeni yapmalıyım diye düşündüm.Şu saatten sonra bir şeyleri gizlemek bana külfet olmaktan öteye gidemezdi çünkü.
"Hoseok içerde mi? Zaten onunla konuşmam gerekiyordu-"
Gitmeye yeltendiğimde kolumu tutan Jimin'in metal yüzükleri beni dondurduğunda tüm tüylerim diken diken oldu ve bedenim hafifçe sarsıldı.
"Nereye! Arien aptallık etme.Şu an onunla konuşmanın sırası değil.Buradan gitmelisin...Tamam mı? Ben onu oyalarım.Haydi seni görmeden git."
Kolumu acıyla büktüğümde elini çeken Jimin telaşlı gözüküyordu,ruhsuz gülüşüme engel olamadım.
"Gücüm yok Jimin,yalvarırım beni itip kakmayı bırak..."
Sanki panikten benim halimi yeni görebilmiş gibi gözlerime iyice bakıp,iyi olup olmadığımı sordu,yine de Hoseok'la konuşmama izin vermeyecek gibiydi.İçimde binlerce kavga varken bir de Jimin'le tartışacak gücüm yoktu.Onu omzundan yavaşça itip geçmeye çalıştığımda kollarını bana doladı.Beklemediğim bu hareket karşısında neredeyse duygularım gömüldükleri yerden çıkacaktı.
Burnunu kısa kısa çekmesinden anladığım kadarıyla ağlamak üzereydi.Bana Jungkook'un sarılışından çok daha sıkı sarılmıştı.Neredeyse boğuluyormuşum gibi hissetmeme rağmen ruhumun ölü yanlarının ayaklanmasına sebep oldu.Yanmış kahve gibi keskin ve doyurucu bir kokusu vardı.Uçuşkan saçları yüzümün bir kısmına değiyordu.
"Arien özür dilerim...Hiçbir şey bilmeden hüküm verdiğim için beni bağışla...Ama Hoseok hyunga söylemek için doğru zaman değil.İnan bana ha? Lütfen yapma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gece ✨ bts
FanfictionYıldızların aydınlattığı bir beyaz geceyle,şimşekli bir beyaz gece arasında sıkışıp kaldım.Beni sabaha hangisi ulaştıracak? "Kovsan da gitmeyeceğim." "Yanımda kal" Bana karşı böyle pervasız böyle korkusuz olması beni ürkütüyordu.İçimde,çok derinimde...