Bilincimi yokladığımda,Hoseok'un burada ne süredir olduğunu ve ne kadarını gördüğünü bilemeden öylece durdum.Kendimi özgür hissetmemin sebebi benim zihnimde bu yaşadıklarımı geçmişe ait kılacağım düşüncesiydi.Ama aptal gibi kendimi kandırarak olanı gerçekten geçmişe bağlayamazdım,şimdiki zamanın yakıcı gerçekliğiyle sarsıldım.Özgür değildin Arien,kalbini bağladığın birisi varken buraya gelmiştin.Hata etmiştin.
"Olmaz.Olamaz...Yok hayır, Be-ben gitmeliyim..."
"Yapma Ariel,bu havada sokağa çıkamayız--"
Suga her şeyden habersiz hala işin dalgasındaydı.Eşyalarıma baktım,yanıma almam gereken bir şey olup olmadığını bilmiyordum,yalnızca camdan atlayıp otoparka gitmeden ona yetişmem gerektiğini biliyordum.Ne yapacağımı ya da ne söyleyeceğimi düşünmeye zamanım bile yoktu.Bir açıklamam olmasa da olur muydu? Yalnızca ona sarılıp öylece durduramaz mıydım? Kendi zihnime sorduğum sorunun cevabından deli gibi korkuyordum.Fakat bu kez sarılmanın yetmeyeceği yere ben kendimi getirmiştim.Elimi alnıma çarpıp kafamı toparlamaya çalıştım.Bildiğim tek şey içimdeki gitme dürtüsüne uyup ayaklarımı serbest bırakmam gerektiğiydi.Suga'nın yataktan kalkmasına ve serumunu da eline alıp yanıma gelmesine tepkisiz kaldım.Kolumdan tutmuş başını yüzümün önüne getirmişti.
"Ariel sorun nedir? Neyin var? Bir yerin mi acıyor--"
Soluk alamıyormuşum gibi hissettiğimde ona ne söylemem gerektiğini bilemeden öylece dikiliyordum.
"Lütfen uyumaya çalış.Benim bir-- bir yere gitmem gerek."
Gözlerimi kaldırdığımda kekelememe engel olamayışıma sövdüm ve odadan fırlamak için kapıya yöneldiğimde bileğime yapışan beş parmak damarlarıma dokunacak kadar sıkı kavramıştı.Omzumun üstünden gerimde acıyla kıvranan Yoongi'ye baktım.Ondan bir hayalini,bir rüyasını çalıyormuşumcasına öfkeli bakıyordu bana.Gözlerindeki direnen ve yakarışta olan bu sönmesine ramak kalmış ışığı hiç unutamayacaktım.
"Şimdi gidersen....Bir daha gelmeyeceğini biliyorum denizkızı."
Başımı hayır anlamında salladım.Şimdi kalırsam asla gidemeyebilirdim,ya da gitmek için çok çok geç kalabilirdim.Bu daha korkunç bir ihtimaldi.Bileğimi ondan kurtardım ve sesimi duyurmak için koşarken bağırdım.
"Geri döneceğim Suga.Söz veriyorum! Denizkızı sözü!"
Asansörle onca katı nasıl indim bilmiyorum ama lüks asansörün kapısı minicik aralandığında kemiklerimin tamamını çarparak o kapıdan fırladım.Otoparkın olduğu çıkış kapısına doğru koşarken hastanede önüme çıkan her kim olursa,yana geçemeyeceğim kadar hızlı koştuğumdan,hepsine çarpıyordum.Bir süredir ruhsal kıvranışlarım yüzünden bedenimi önemsiz bir süpürge gibi kullanıyordum ve fiziksel acıyı önemsemiyordum.Üç hemşireye ve ameliyattan yeni çıkmış iki doktora çarptım.Çok az kalmıştı.Var gücümle koştum.Ayaklarımın kaymasına aldırmadım.Otomatik kapının kamerasının beni görmesini bekleyemeden,manuel kapıyı ittirdim ve dışarı fırladım.Yağmurun şimşeklerle ve gök gürlemeleriyle bütün şehri yıkayacağının sinyallerini bir süredir verdiğini biliyordum.Ve çisil çisil yağmaya başlamış olan yağmur tenime her temasında beni yakıyordu.
Onu gördüm.Jimin,Hoseok'u sarı taksiye binmesi için ikna etmeye çalışıyordu.Elini kaldırdı ve bir taksiyi durdurup binmek için diğer kapıya dolandı.Beni ilk gören Jimin oldu.Yüzünde acı bir ifadeyle başını hayır anlamında salladığında içimde açılan yaraların haddi hesabı yoktu.Ardından taksiye bindi.Bağırmam gerektiğini hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gece ✨ bts
FanfictionYıldızların aydınlattığı bir beyaz geceyle,şimşekli bir beyaz gece arasında sıkışıp kaldım.Beni sabaha hangisi ulaştıracak? "Kovsan da gitmeyeceğim." "Yanımda kal" Bana karşı böyle pervasız böyle korkusuz olması beni ürkütüyordu.İçimde,çok derinimde...