Medyadaki ya da durgun ve duygusal bir şarkıyla ve giflere bakarak okumanızı istiyorum.Müzik bitince tekrar başlatın.Suga ve Hoseok'un en sevdiğim hallerinden ekledim bu bölüme özel.*
Yorumlarınızı bekliyoruuum ,oy sınırını yine beklemiyorum haydi :)
-Kulağıma çalınan kelimeleri birleştirdiğimde ortaya dünyanın en saçma görüntüsü çıkıyordu.Yoongi.Hastane.Ambulans sesi.Küçük beynimin bunun gerçek olduğunu bir süre reddetmesinin ardından kulaklarım uğuldadı ve Jungkook'un panikle bir şeyler söylediğini kıpırdayan dudaklarını gördüğümde anladım.
Olabilecek en kötü şeyin besinsiz ya da uykusuz kaldığı için bayılması olduğunu düşünüyor da olsam içimdeki his bana bunun kendimi avutmak olduğunu fısıldıyordu.Vücudumun oraya yığılıp kalmasını önlemek için beynimin gönderdiği bir titremeyle elimi kaldırdım ve var gücümle telefonu korkudan şok geçiren ve konuşamayan maknaenin elinden aldım.
"Jimin,benim Arien.Hangi hastane?"
Telefonu elime geçirdiğimde duyduğum sesler psikolojimin derinlerine güzel bir kurşun sıkmıştı.Onu şimdilik orada bıraktım fakat çıkarmaya çalıştığımda yeniden bir travma geçirmem olasıydı.Ben.Dünyanın en terk edilmiş insanı.Ayağa kalktım ve yapabileceğim en mantıklı şeyi yapıp şoka giren jungkooku kolundan tuttuğum gibi bir taksinin içine attım.Hastanenin ismini ve bizi ne kadar hızlı götürürse o kadar çok para vereceğimi söyledim.Sırtımı taksinin koltuğuna yasladığım an işin aksiyon kısmı bitmiş,dram kısmı baş göstermişti.
Min Yoongi şu anda bu kalabalık gün doğumunda,bir ambulansın içinde,acı çekiyor ve siren seslerinden nefret ederek uyanık kalmaya çalışıyor olmalıydı.
Belki da çok daha kötüsü nerede olduğundan birhaber yalnızca o güzel gözlerini yummuş,soluk teni daha da soğuklaşmıştı,hep uyumayı dilediği gibi hareketsiz bir şekilde yatıyordu.
Neresinden bakarsam bakayım bu görüntünün göğsümde bir yumruk tıkanmış hissi yaratmasını engelleyemiyordum.Tükenen gözyaşlarım yüzünden ağlayacak halde değildim fakat ruhumun bedenimde yarattığı ağrılarla inleyerek bağırmak istiyordum.Yanımda öylece oturan ve sıklıkla nefes alıp veren endişeli hali her yerden okunan ufaklığa baktım.Elimi götürüp Jungkook'un koluna koydum ve başımı sağa sola salladım.
"Sakin olmalısın Kookie.Sen koca bir adamsın.Suga'ya bir şey olmaz.Yalnızca aksi bir ihtiyarın yapacağı gibi naz yapıyor olmalı."
Ne ben kendime inanıyordum ne de Jungkook bana inanıyordu ama birbirimize bakarak gülümsemeye çalıştık.Çünkü bu tip durumlarda en kötüyü konuşmak yalnızca yaşama gücümüzü elimizden alırdı.Yine de içimizdeki kötü hissi bastırıp onun iyi olmasını dileyerek en boktan yolculuklarımızdan birini tamamladık.Telefonum olmadığından bütün yol boyu elimde tuttuğum Jungkookun telefonundan Jimin'i aradım.Bir saat kadar önce hayatıma nasıl devam edeceğim hakkında hiçbir fikrim yokken.Acıdan öleceğimi sanarken ve hiçbir insanın yüzünü görmek istemezken.Şimdi tereddüt bile etmeden telefonu kulağıma götürdüm.Hoseok bir anda şimşek gibi aklıma çaktığında nerde olduğunu ve nasıl olduğunu düşünmeye çalıştım.İçlerinde neşeyi en yüksekte yaşayan o olmasına rağmen,stresi ve üzüntüyü de aşırı dozda hisseden yine oydu.Bense hislerimden ağlayarak arınmış gibiydim,yalnızca göğsümde korku dolu bir ağrı ve beynimdeki endişelerle ayakta duruyordum.
Hiçbir zaman acının zirvesine ulaştığınızı düşünmeyin.Çünkü dibin de dibi her zaman vardır,ve onun dibi, ve onun dibi...Dünya öyle döner ki bundan daha fazlasını yaşamama imkan yok dediğiniz anda,dününüz yarınınıza göre cennet kalabilir.
Dedikleri gibi sizi öldürmeyen şey güçlendirmez.Sizi öldüremeyen şey sizi parçalar,ruhunuzda silinmesi mümkün olmayan yaralar bırakır,size can çekiştirir.Eğer hayatta kalırsanız bu acı eşiğinizi yükseltir ve güçlenmiş olursunuz.Yani verilen öğütler hiçbir zaman gözüktüğü kadar toz pembe değildir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gece ✨ bts
FanfictionYıldızların aydınlattığı bir beyaz geceyle,şimşekli bir beyaz gece arasında sıkışıp kaldım.Beni sabaha hangisi ulaştıracak? "Kovsan da gitmeyeceğim." "Yanımda kal" Bana karşı böyle pervasız böyle korkusuz olması beni ürkütüyordu.İçimde,çok derinimde...