Herkese iyi okumalar dilerim. Yorumlarınızı bekliyorum ^_^
Güneşin bir parçası kopmuş üzerine geliyor gibiydi. Sıcak, turuncu ve hızla. O kadar kısa süre içinde hedefine ulaşmıştı ki bu alev topu, kaçabilme ihitmali zaten çok düşüktü. Hele ki ilk uçuşunda...
Caelum, boynunun sol yanından isabet almıştı ve darbenin etkisiyle, önünde uçtuğu kulenin beyaz altın rengindeki taş duvarlarına sertçe çarptı.
Uçmak, havalanmak ve sahibini kurtarmak için kanatlarını çırpmaya çalıştı ancak nafile... Canı yanıyordu... İkisi birden hızla yeryüzüne doğru çakılırken, Caelum sahibine doğru baktı. Claude kafasını sertçe duvarlara çarpmış olmalıydı, sarı saçlarının arasından süzülen ve yüzüne kırmızı izler bırakan kanlar bunun kanıtıydı. Bilincini kaybetmiş bir vaziyette, sanki ölüme düşüyordu...
Caelum son bir gayretle, ikisi de yere çakılmadan önce kanatları ve ağzıyla oluşturduğu buzdan rüzgârı Claude'a doğru yolladı. Ardından yerde bir krater açacak şekilde kraliyet sarayının bahçesine gürültüyle düştü. Kendisinin de bilinci kapanmadan önce gördüğü son şey, buzlar içinde kalmış sarışının bedeniydi.
***
- Bunu nasıl yaparsın Nubes! Ejderhana nasıl sahip çıkmazsın?!
+ Elimde değildi baba, İgnis sözümü dinlemiyordu...
- O senin ejderhan, senin sözünü dinlemeyecek de kimi dinleyecek!
"Tatlım çocuğun üstüne fazla gitme, belli ki ejderhanın asiliği yüzünden olmuş işte."
Beyninde yankılanan bu konuşmalara bir anlam veremiyordu. Gözlerinin üzerinde sanki tonlar varmış gibiydi ve beyninde filler tepişiyordu. Gözlerini çok hafif aralamayı başardığında karşısındaki yüzleri tanıyamadı. Kuzguni siyah saçlar ve mavi gözler tanıdık geliyordu ama Nubes'e göre daha olgun bir adamdı.
Yanında da güzeller güzeli bir kadın vardı. Aslında şuan başlarındaki taçları görmesine rağmen, onların kral ve kraliçe olduğunu anlayamayacak kadar kendinde değildi. Konuşmaya gayret etti ve ağzından tek bir isim döküldü: "Caelum..."
- Uyandı galiba, doktor ilgilenin hemen!
Bir adam gelip kafasına dokunuyor, kollarını sıkıp sanki vücudu hakkında bir şeyler deniyordu. Gözlerini tamamen açmayı başardığında, nerde olduğunu idrak edemedi. Çok geniş bir odaydı burası. Duvarlar altın işlemelerle süslenmiş, geniş pencereler içeriye bolca ışık saçıyordu. Yattığı yatağın rahatlığı ise harikaydı. Yine de aklına son yaşadığı anılar gelince tekrardan aynı ismi sayıkladı: "Caelum..."
- Claude iyi misin?
"Caelum..."
+ Kardeşim ben de burdayım, bir şeyin yok endişelenme.
Tanıdık bir sesti bu. Gözlerini sola doğru kaydırdığında Arthur'un korku ve endişeyle sararmış yüzünü gördü ve tabii arkasında Carl'ı.
"Caelum, Caelum nerde?"
- Merak etme Claude. O iyi. Senin gibi tedavi edilip bakımları yapılıyor.
Konuşan Nubes'e doğru gözlerini çevirdiğinde kaşlarını çattı. Şuan bağırıp çağırmak, neden kendisine saldırdığını sormak istiyordu. Daha dün sevdiğini söylerken bugün öldürmek istemişti. Ama bırakın bağırmayı, konuşacak mecali yoktu. Yeniden gözleri kapanırken son duyduğu sözler "Özür dilerim" diyen titrek bir sesti.
Kral Fortem odadaki diğer ejderha şovalyelerine seslenip, herkesin okuluna dönmesi konusunda uyardı. Herkes tek tek çıkarken Kral "Sen kal!" diyerek oğluna kendisini takip etmesini bildiren bir bakışla odadan çıktı. Bu sırada Kraliçe Amare, Prenses Fortuna'yı Claude'un yatağının başından alarak, onun dinlenmesi gerektiğini açıklıyordu. Sonunda bir görevli hariç herkes odayı terk etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eviata Efsanesi (Gay)
FantasyGörüşünü engelleyen eller ortadan kalktığında, Claude gördüğü manzarayla bir süre konuşamadı. Sanki bütün Eviata ayaklarının altında gibiydi. Ejderhasıyla uçarken bile böylesine güzel görünmemişti bu topraklar gözüne. Ayışığının katkısı büyüktü tab...