Herkese merhabalar efendim :) Öncelikle ne kadar uzun bir ara verdiğimin farkındayım. Bunun için üzgünüm, ancak bilgisayarım bozulmuştu. Ve telefondan yazmaya üşendim. Derken hikayeden iyice koptum, akışını unuttum. Ama yine de kendimi toparlayıp ikinci sezona başladım çok şükür :D
Bugün kendime laptop aldım da öhömmm (yazar havasını atar asfadfad) ve aldığım gibi de yeni sezona başladım. Bu hikayeyi tamamlamak istiyorum. Yarım bırakmayacağım. Hâlâ yeni bölüm bekleyenler var mı bilmiyorum ama, varsa eğer onlara süprizim olsun. Eğer çok ilgi görmezse bu sezon bitiririm hikayeyi napayım. Bakalım, hikayenin akışına ve okuyucuların tepkisine bağlı.
Neyse çok uzattım, herkese iyi okumalar diliyorum. Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen ^^ Seviliyorsunuz <3
Bu arada bölüm ismi yine aşık olduğum adam Cem Adrian'ın bir şarkısından alıntı belirtmeden geçemiycem <3
Carl, sonunda primula kökünü bulduğunda tanrıya bildiği tüm duaları sundu. Koşarak kahve kokulu sevgilisini bıraktığı o büyük ağacın kovuğuna yetişti. Sonunda oraya vardığında nefes nefese kovuğa girdi ancak Arthur orda değildi.
Büyük bir telaşa kapılan Carl tekrardan dışarı çıkıp karanlık ormanda gözlerini gezdirdi. Bu sırada farketti ki Kronk ve Acus da orda değillerdi!
- ARTHUUURRR!! KROOOONKK! diye bağırdı ormanın içlerine doğru. Bir sağa koştu, bir sola koştu. Her yerde sevgilisini ve ejderhaları aradı. Onlardan bir iz bulmayı umdu. Ama yoktu, geride hiçbir şey bırakmadan birden bire yok olmuşlardı. Ama nasıl?! Nasıl??
Nasıl olurdu da konuşmaya bile takati olmayan Arthur kaybolurdu bıraktığı yerden? Kafasındaki türlü soru ve endişelerle bir süre daha koşmaya devam etti ormanın içinde. Bir süre sonra gökyüzünde süzülen bir varlığın acı yakarışlarını duydu. Bir ejderha kükrüyordu. Bunun Kronk olabilme ihtimalini düşünerek tüm gücüyle gökyüzüne doğru bağırdı;
- KROOONKK!
Gökyüzündeki ejderha acı çığlıklarına devam ederken Carl'a doğru yaklaşmaya, yani ormana inmeye başladı. Sonunda yere ulaşabildiğinde yığılıp kalmıştı. Carl bunun Kronk olduğunu farkedip biraz da olsa rahatladı. Hızla toprak ejderhasının yanına koşup dizlerinin üstüne çöktü ve Kronk'un başını okşamaya başladı.
- Nerdesin oğlum? Çok merak ettim seni. Arthur ve Acus nerde?
Kronk, Acus ve Arthur'un ismini duyunca yeniden acı dolu bir inleme bıraktı. Bu sırada Carl, eline bulaşan yoğun ve ılık sıvıyla elini çekip bunun ne olduğuna baktı. Kan! Kronk yaralanmıştı... Hızla yerinde doğrulup yaranın asıl bölgesine baktı. Başının arkasında, sırt bölgesine yakın bir yere iğne saplanmıştı. Ama bu herhangi bir iğne değildi. Bu, Acus'un kirpi dikenlerinden biriydi! Çevik bir şekilde iğneyi tutup, ejderhasının acı inlemesiyle birlikte çıkardı saplandığı yerden.
- B..bu da ne demek oluuyor? Bu Acus'un iğnesi! Kronk, tanrı aşkına burda neler oldu böyle?!
***
Ejderha şovalyeleri ve büyücüler, yaralılarını revire yerleştirdikten sonra, Kral Fortem büyücüler için kraliyet sarayının içinde bulunan A'mour Sarayı'nı tahsis etti. Orda yeterli oda vardı ve geçici olarak cadı ve büyücüler orda yaşayabilirdi. Kral Fortem, Soletluna'ya dönüp;
- Barışı sağlayabildiğimiz için çok mutluyum Bilge Soletluna... Geçmişte atalarımızın yaptığı hataları telafi edeceğimi taahhüt ederim. Sizlere yarın sarayın bahçesinde bir kahvaltı şöleni sunmak isterim müasaadenizle. Böylece aramızdaki buzların çözülmesi hızlanır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eviata Efsanesi (Gay)
FantasyGörüşünü engelleyen eller ortadan kalktığında, Claude gördüğü manzarayla bir süre konuşamadı. Sanki bütün Eviata ayaklarının altında gibiydi. Ejderhasıyla uçarken bile böylesine güzel görünmemişti bu topraklar gözüne. Ayışığının katkısı büyüktü tab...