29- Artık Biliyorlar...

181 17 13
                                    

Merhaba arkadaşlar, yeni bir bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar dilerim. Ve hikayemi takip edip bu bölüme kadar gelenler için bir ricam olacak, lütfen bölüm sonundaki yazımı okuyun.


Arthur, büyücüleri bile şaşırtacak derecede hızlı iyileşmişti. Noctis'in, kendi bedeninde bıraktığı sihirsel enerji vücudundaki mental ve fiziksel tüm yaraların iyileşme süresini son derece hızlandırmış ve Arthur'u 1-2 gün içinde ayağa kalkacak hale getirmişti. 

"Dikkat et Arthur! Bir kaç gün önce ölümün kıyısından dönen ben değildim." diye çıkıştı Carl, Arthur'u omzundan kavramaya çalışırken. Arthur ise bu bir kaç gündür süregelen fazla ilgiden artık bunalmış, tek başına bir şeyler halledebildiğini göstermek için yataktan kalkmaya çalışıyordu.

"Carl iyiyim diyorum sana, bırak biraz dolaşayım. Çok sıkıldım!" diye sitem etti Arthur. Claude ve Nubes okulda oldukları için odada sadece ikisi vardı. Arthur da artık tekrardan okula dönmek, bir kaç ay öncesine kadar nefret ettiği derslere çalışmak istiyordu.

"Daha tam iyileşmedin, yatıp dinlenmen gerek." diye ısrar etti Carl. Arthur ise hem deliler gibi denemek istediği, ama aynı zamanda da korktuğu şeyi denedi, sihir gücünü. Aklından Kral Fortem'in kapıyı hızla açıp Carl'a seslendiği bir sahneyi geçirdi. Buna biraz odaklanınca pek de zorlanmadan Carl irkilerek arkasındaki kapıya dönüp "Buyrun majesteleri!" dedi. Sanırım işe yaramıştı.

Daha Carl kandırıldığının farkına varamadan Arthur çevik bir hareketle yataktan kalkıp kapıya koştu ve açıp kendini koridora attı. Bu aldatıcı sihirleri sevmişti açıkçası. Hemen arkasından çıkıp kendisine bağıran delikanlıyı umursamadan yürümeye devam etti. Bahçeye çıkmak istiyordu. Bir iki adım atamadan kolu güçlü bir el tarafından kavranınca derin bir nefes verdi.

"Carl, Tanrı aşkına bırak artık! Bunaldım diyorum anlamıyor musun? İyiyim işte görüyorsun, gel beraber gezelim bahçede, biraz yürümek temiz hava almak istiyorum." diye üzgün bir şekilde isyan etti. Carl ise kahverengi gözlerdeki hüzne daha fazla dayanamayıp. 

"Pekala..." dedi.

Aslında Arthur'un bahçeye çıkmak istemesinin asıl sebebi, Acus'u Kraliyet Sarayı'nın bahçesindeki bir habitatta tuttuklarını bilmesindendi. Bahçeye açılan kapıya vardıklarında kapının iki yanında nöbet tutan muhafızlar bir baş selamı verip ağır kapıyı çekerek açtılar. Günler sonra ilk kez dışarıya adım atan Arthur, güneşin yoğun ışığına maruz kalınca gözlerini kapattı. Alışması için bir kaç dakika geçmesi gerekti.

Sonrası ise huzur dolu bir seyir keyfiydi. Baharın geldiğini belli eden bin bir renkli çiçekler, aralarında yürünmesi için bırakılan küçük patika yollar harici tüm bahçeyi kaplıyordu. Geniş bahçenin bir kaç köşesine ejderha desenleriyle bezenmiş çardaklar konulmuştu. Sarayın arka tarafına doğru uzanan kısma baktığında bazı habitatlar gözüne çarptı Arthur'un. Carl'ı kolundan tutup o yöne sürükleyerek "Yürü." dedi.

Carl, nereye gittiklerini farkedince hemen konuştu "Arthur, bak güzelim. Noctis senin vücudunu ele geçirdiğinde Acus'un sana nasıl saldırdığını biliyorsun. O günden beri ejderha eğitmenleri onu çok zor zaptediyor. İyice asabileşti, hem söz dinlemiyor hem de yanına yaklaşan herkese saldırıyor. Seni tekrardan Noctis sanıp saldırmasından korkuyorum..."

Arthur duydukları karşısında büyük bir üzüntü yaşamıştı. Hayatını ona borçlu olduğu ejderha, kendisini görmedikçe vahşileşmiş ve söz dinlemez bir yaratığa dönüşmüştü. Biran önce onu görmeli ve yatıştırmalı, eski haline getirmeliydi.

"Beni görünce yeniden eski halini alacaktır, iyi olduğumu bilmesi gerekiyor." dedi ve yürümeye devam etti. Habitatın kapısına geldiğinde kapının önündeki muhafızla uyarıda bulundu;

Eviata Efsanesi (Gay) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin