17- En Acı Kayıp...

425 39 21
                                    

Herkese selamlar. Şuana kadar yazdığım en uzun bölümle karşınızdayım. Ben sevdim bu bölümü açıkçası, umarım siz de beğenirsiniz. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Bu bölümü çok sevdiğim "Yamalı Kalpler"in yazarı, ponçik mi ponçik nothomosapiens e ithaf ediyorum. İyi okumalar ^^



Mensa, gördüğü manzara karşısında tuttuğu kapıyı aynı hızla kapatıp, kızıl saçlarını savura savura merdivenlerden aşağı koşmaya başladı.  Şoka uğramıştı doğrusu. Yakışıklı kardeşinin, hiçbir kızı ikinci kez bile görmeye tenezzül etmediğine kendi gözleriyle şahit olmuştu. O çok umursamaz, çapkın bir genç erkekten başkası değildi. Fakat az önce gördüğü manzarayla, omuzlarına büyük bir yük binmiş, kalbi huzursuzlukla dolmuştu.

Tam bahçeye açılan kapıdan kendini dışarı atacakken, güçlü bir kol tarafından omuzlarından tutulup arkasına çevrildi.

- Mensa dur! Konuşmalıyız!

+ Bırak beni Nubes, diyen zayıf ve cılız ses, aslında yaşadığı hayal kırıklığının değil, korkunun eseriydi. Eğer bu öğrenilirse kardeşinin başına geleceklerin korkusu...

- Mensa, lütfen... Beni dinlemelisin!

Mensa dolmaya başlamış gözlerindeki yaşları zar zor orda tutarak, sesindeki küçük çatlamalar eşliğinde, "Pekala, kütüphaneye gidelim." deyip az önce çıkmak üzere olduğu kapıdan kendini dışarı attı.

***

Arthur, Carl'ın kendisine hakim olamayarak bağırdığı için şuan fazlasıyla gergindi. Bu gerginliğin sebebi tabiki de Carl'ın bağırması değildi. Bu asabi çocuk mütemadiyen bağırırdı. Gerginliğinin sebebi, bağırarak söylediği "cümle"ydi. Bu cümle beynindeki boş duvarlarda yankı yaparken, içinde birbirine girmiş türlü duyguları ayırmakta zorlanıyordu.

Carl da kendini tutamadığı için sessiz bir küfür savururken kendine, tekrardan o kahverengi gözlere bakabilme cesaretini gösteremedi. Her ne kadar Arthur belli etmeyip dik dursa da, karşısındaki çocuğun utangaç ve kırılgan yapısını, o etrafına ördüğü duvarların ardından bile görebiliyordu. Bu yüzden fazla üstüne gitmemeyi seçmişti her konuşmalarında. Ancak bazen damarlarındaki kıskançlık duygusu fazla dozajda yüklenince, kendine hakim olmak neredeyse imkansız oluyordu.

- K..kahvaltızımızı bitirelim, sonra yalnız bir şekilde konuşmak için seni bir yere götüreceğim. Tamam mı?

Dedi tereddütle Carl. Arthur'un kalkıp gitmesinden, ona sırt çevirmesinden korkmuştu. Ancak Arthur şuan bırakın kalkıp gitmeyi, sandalyeden kalkacak durumda değildi. Duyduğu soruyla, başını zar zor sallayıp onayladığını belli etti.

***

Tatil nedeniyle sadece görevlilerin bulunduğu boş kütüphaneye girdiklerinde Nubes, sert bir sesle herkesin çıkmasını emretti. Görevliler hızla işlerini bırakıp, Prens ve Prenseslerine reveransta bulunarak kardan bembeyaz olmuş bahçeye çıktılar.

- Otur lütfen, dedi Nubes Mensa'ya kendi oturduğu yerin karşısını göstererek. Mensa da, soğuktan gözlerinin orda kuruyup kalmış yaş izlerini parmaklarıyla silip, burnunu çekerek derin bir nefes aldı otururken.

Uzun ve gergin geçen bir sessizliğin ardından birinin konuşmayı başlatması gerektiğinin farkındaydılar.

+ Bu yeni bir şey değil, dimi? diye sordu Mensa. Kardeşinin Claude'a mütemadiyen fazla ilgi gösterdiğinin zaten farkındaydı. Ancak bunu hep iyi arkdaş olmalarına bağlamıştı.

- Hayır... dedi Nubes. Ve bir şey farketti. Utanmıyordu! Evet belki biraz korkuyordu ancak utanmıyordu. Sevmenin nesi utanılacak bir şeydi ki?

Eviata Efsanesi (Gay) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin