"Biri şu ejderhayı uzaklaştırsın!" diye bağırdı Soletluna, aşağıya Arthur'a doğru süzülürken. Noin çevik bir hareketle Arthur'u yakalamış ve soğuk çimenlerin üzerine yatırmıştı. Acus ise çığlıklar ve kükremeler eşliğinde Arthur'un etrafında dönüyor, bir hayli endişelendiğini belli ediyordu. Bunun üzerine Kral Fortem ejderhası Lava'ya komut vererek Acus'a doğru süzülüp onu bir şekilde ordan uzaklaştırmaya çalıştı.
Carl, Claude ve Nubes de hemen Arthur'un yanına inmişlerdi. Bu sırada Noin, Arthur'un boynuna iki parmağını dayamış nabzını kontrol ediyordu. Bu sahneyi gören Carl endişeyle ve dolu gözleriyle kendini Arthur'un yanına attı. Sürekli "hayır, hayır" diye tekrarlıyordu.
"Endişelenmene gerek yok Carl, o yaşıyor." dedi Noin, Carl'ı bir nebze olsun sakinleştirmek için. Carl ise hiç kimseyi duyacak halde değildi. Arthur'u bir elini boynunun altından diğer elini dizlerinin altından geçirerek kucağına aldı. Hafiflemişti sevgilisi, kim bilir şu son zamanlarda ne kadar kilo vermişti.
"Nereye götürüyorsun onu Carl!?" diye soran Claude ve Nubes'i duymazdan gelerek Kronk'a yaklaştı. Kronk, sahibinin ne yapacağını anlamış olmalı ki ona binmesi için yardım etti. Carl, öncelikle Arthur'u çok da zorlanmadan geniş eyerin üstüne yatırdı. Ardından kendisi de binerek havaya uçtu ve saraya gitti.
Onun Arthur'u saray şifacılarına götüreceğini anlayan Claude ve Nubes de saraya gitmek istediler. Claude dönüp Noin'e seslendi.
"Biz de Carl'ın peşinden saraya gidiyoruz."
"Tamam Claude, biz de Acus'u sakinleştirip tekrar habitatına döndürmeye çalışacağız. Sonra size katılırız. Büyücü olan şifacıları da çağırmayı unutmayın!" dedi Noin. Nubes ve Claude kafa sallayıp ejderhalarına bindiler ve uzaklaştılar.
***
Yaklaşık iki saat geçmişti. Arthur'a müdahale edilen geniş ve soğuk odanın önünde Carl, Claude, Nubes ve Noin bekliyorlardı. Kral Fortem taht odasına çekilmiş, ilk gelişmeleri kendisine iletmelerini istemişti. Soletluna da Gwendolyn ile birlikte A'mour Sarayı'na çekilmiş Noin'den gelecek haberi bekliyorlardı. Sarayın şifacıları ve büyücü şifacılar birlikte çalışıyorlar ve zor bir operasyon geçiriyorlardı. İki saat geçmesine rağmen henüz hiç kimse odadan çıkmamış veya odaya alınmamıştı.
Carl, ejderha desenli kapının önünde bir ileri bir geri volta atıp duruyor, elleriyle yüzünü sıvazlayıp arada bir belli belirsiz bir şeyler mırıldanıyordu. Claude bu mırıldanmaların dua olduğunu tahmin ediyordu. Çünkü kendisi de Arthur odaya girdiğinden beri Tanrı'ya yakarıyordu.
Bir on beş dakika daha geçti, ejderha desenli kapı yavaşça açıldı ve içeriden önce sarayın şifacıları, ardından da büyücü olanlar çıktı. En başta Carl olmak üzere hemen herken şifacıların çevresine toplanıp "Arthur nasıl?" diye sordular.
"Elimizden gelen her şeyi yaptık, ejderhanın iğnesinden yayılan zehir vücudun sinir mekanizmasını etkisiz hale getirmiş. Biz vücudun bağışıklık sistemini geliştirecek tedavileri yaptık, zehirle savaşması için bazı bitki ve hayvan özlerini vücuda yaydık." dedi kapıdan ilk çıkan sarayın şifacısı. Saçı sakalı beyazlamıştı, belli ki yıllarını bu mesleğe adamış bilgili biriydi. Onun ardından gençten bir siyahi şifacı olan büyücü sözü devraldı.
"Biz de Noctis'in vücutta bıraktığı karanlık enerjiyle savaşıp, onu elimizden geldiğince vücutta bir noktada toplamaya çalıştık." dedi.
Sarayın şifacısı olan ikinci adam ise son teşhisi onları dinleyenlere bildirdi.
"Bu saatten sonra sadece beklememiz gerekecek. Felç edici iğne ve bir büyücünün karanlık enerjisine maruz kalmış bir şovalyenin bu kadar yaşaması bile mucize. Arkadaşınız gerçekten dayanıklı biriymiş. Sakın umudunuzu kesmeyin, ona güvenin. Zaman bize gösterecek ne olacağını."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eviata Efsanesi (Gay)
FantasíaGörüşünü engelleyen eller ortadan kalktığında, Claude gördüğü manzarayla bir süre konuşamadı. Sanki bütün Eviata ayaklarının altında gibiydi. Ejderhasıyla uçarken bile böylesine güzel görünmemişti bu topraklar gözüne. Ayışığının katkısı büyüktü tab...