Sanki çok durgun bir bölüm oldu gibi gibi :P Bu arada Nubes, Mabel Matiz'in atasıymış gibi düşünün siz okey. Hikayede bir yerde şey ettim çünkü anlarsınız zaten :D Umarım beğenirsiniz, yorumlarınız benim için değerli unutmayın. Bekliyorum :")
Carl, Arthur'u aşağı doğru süzülürken görünce öyle bir bağırmıştı ki, muhtemelen tüm orman yankılanmıştı. Ejderhası Kronk, şükürler olsun ki Arthur'un düştüğü noktaya çok yakındı ve anlık bir hamleyle Arthur'u omuzlarından yakaladı. Kronk'un pençesinde sallanan Arthur ise acı dolu inlemelerine devam ediyordu. "Arthur, iyi misin?" diye soran Carl'a cevap verebileceğini sanmıyordu.
Carl onu hemen yere doğru indirmeye başladı. Yüzdükleri şelalenin kıyısına bıraktığında kendisi de hemen yere atladı. Arthur'un başını dizleri üstüne koymuş yaralarına bakıyordu. Çok derin ve büyük yaralar olmadığını anlayınca rahat bir nefes verdi.
Bu sırada yukarıda şiddetlenen bir kavga devam etmekteydi. Vahşi ejderha, Acus'a saldırmış ve kanatlarından hafif yaralamıştı. Onların savaşına sonradan İgnis ve Caleum da dahil oldu. Tabi Nubes ve Claude da üstlerindeydiler. Ne Acus'un iğneleri, ne de İgnis'in alev topları isabet etmiyordu ejderhaya. Gerçekten çok iyi kaçabiliyordu. Ancak hiç beklemediği bir anda kanadına aldığı buzdan nefes ile hareket kabiliyeti kısıtlandı. Caelum'un buz üflemesiyle birlikte zor hareket etmeye başlayan ejderhaya Acus felç edici iğnelerini ardı ardına gönderdi ve birçoğu gövdesine saplandı. Bunun üzerine ejderha üzerinde uçtukları ormana doğru hiç sesi çıkmadan düşmeye başladı ve birkaç saniye sonra da yere çakıldı. Muhtemelen ölmüş olmalıydı. Hemen ardından Claude ve Nubes de Arthur'a bakmak için aşağıya indiler. Carl, Arthur'un başında, şelaleden doldurduğu suyla ufak tefek kan izlerini temizliyordu ve belki de bininci defa "İyi misin" diye sordu.
- E..evet iyiyim, gerçekten bişeyim yok. Sadece... Geri dönmek istiyorum.
Claude da hemen arkadaşının başucuna geldi. "Geçmiş olsun dostum. Çok korktum seni düşerken görünce." Sonra arkasını dönüp Nubes ve Carl'a doğru "Hadi, geri dönüyoruz." dedi.
"İstersen birlikte gidelim, tek başına idare edemeyebilirsin." diye sordu Carl. Arthur ise "Hayır, o kadar kötü hissetmiyorum. Ben hallederim. Hepinize teşekkürler." dedi. Acus da zaten Arthur'u bırakacak gibi durmuyordu. Sürekli burnuyla Arthur'a sürtünüyor, nasıl korkup üzüldüğünü belli ediyordu. Herkes hazır olduktan sonra tekrardan ejderhalara binildi ve okula doğru havalandılar.
Habitatlardan içeri girdiklerinde, hâlâ muhafız olmaması onların işine yaramıştı. Bu olayı kimse farketmeden geçiştirebileceklerdi. Ejderhalar habitatlarına yerleştirildikten sonra dördü birlikte binadan çıkıp girecekleri laboratuvar dersliğine doğru yürümeye başladılar. "Mümkünse bir dahakine ölmeyeceğimiz bir yer seç Nubes." dedi yolda giderken Arthur. Nubes ise "Böyle olacağını bilemezdim." demek istedi ama vazgeçti. Sessiz kalmak şimdilik en iyi seçenek gibi duruyordu.
***
Akşam olup yemekhanede yemeklerini yedikten sonra, Claude ve Arthur odalarına doğru yöneldiler. Claude, kendi katlarına geldiklerinde lavaboya gitmek için arkadaşından ayrıldı. İçeri girdiğinde kimsenin olmadığını gördü. İşini halledip, ellerini yıkadığı sırada arkasında beliren silüetle korktu. "Jack?!"
- Merhaba Claude nasılsın?
+ İ..iyiyim teşekkürler. Sen?
- Ben de iyiyim sağol. Neden benden sürekli kaçıyorsun Claude?
Claude bu sorunun geleceğinin farkındaydı. Onunla yaşadığı tek gecelik ilişkide aslında ikisi de çok mutlu olmuştu. Ama Claude'un içindeki Nubes'e karşı olan yoğun duygular ister istemez onu Jack'ten uzak tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eviata Efsanesi (Gay)
FantasíaGörüşünü engelleyen eller ortadan kalktığında, Claude gördüğü manzarayla bir süre konuşamadı. Sanki bütün Eviata ayaklarının altında gibiydi. Ejderhasıyla uçarken bile böylesine güzel görünmemişti bu topraklar gözüne. Ayışığının katkısı büyüktü tab...