GÖZÜMÜ açtığımda ışık fazla gelmiş olmalı, bembeyaz bir odada buldum sandım kaldığım odayı ve bir akıl hastanesinde olmalıydım, çünkü en son korkunç ve uzun bir çığlık duymuştum, benim çığlığımın olduğunu biliyordum. Normal bir hastane olduğunu anlayana kadar boş boş baktım odaya, kalbim göğsümden fırlayacaktı ama işte sargılar, her yanımdaki sargılar tutuyordu onu. İki kolum, bir bacağım ve de bir kaburgam kırılmıştı, bacağıma geçici olduklarını tahmin ettikleri bir platin takmışlardı. İlaçların etkisiyle hiçbir şey hissetmemem normaldi Ancak asla ve asla tek başıma hareket etmeye çalışmamalıydım.
İnsan en çok annesine ihtiyaç duyuyor bu hayatta, yorgunken, uykusuzken, açken, hastayken, en çok onun yardımını arıyor. Büyüse de yaşlansa da ah annem diyor. Annemden biliyorum; babamla annem her hastalandığında ona gözümüz gibi bakardık ama o hep annemin çorbası derdi, annem olsaydı derdi. Ben de anemi aradım haliyle, göremeyince lavaboda olduğunu düşündüm, saatin tik takları beni rahatsız etmeye başlayana kadar bekledim. Belki de bir işi vardır dedim, ama ya babam? İkisinden birinin yanımda olması gerekmez miydi? Bunu hemşirelere soramayacağım kadar gururluydum, hemşireler de benimle konuşmayacak kadar meşgul. Şimdi düşünüyorum da, acaba o zaman da böyle insanların iç seslerini duyabiliyor olsaydım, neler duyardım, bana acımalarını mı, gözlerimden kaçmalarını mı ya da bir soru sorarım da yanıt vermek zorunda kalırlar düşüncesini mi... Çok sonra öğrendim ki o gün hem annemin hem babamın cenazesi defnedilmiş, teyzemin yanı başımda olmamasının tek sebebi de buymuş. Aslında doktorlar benim kendime gelemememi sebepsiz bulmuşlar. Nasıl oluyor bilmiyorum ama beynimde herhangi bir hasar, bir eziklik bir travma yokmuş ama yine de günlerce tepki vermemişim, iyileşme göstermemişim ama işte cenaze günü bir anda gözlerimi açmışım. Ancak filmlerde olur gibi geliyor insana, onların dünyayla tüm bağlarını kopardıklarını anda ben dünyaya geri dönmüşüm.
Teyzem akşamüstü bitap bir halde geldi odaya ve onu gördüğümde ayakta olsaydım, dizlerimin bağı çözülürdü, öyle bitap, öyle halsiz. Ben onu hayatım boyunca hiç öyle görmemiştim, yaşadığı onca zorluk onun boynunu bile bükmemişti, öyle güçlü bir kadındı; kocasından şiddet gördü, aldatıldı, vuruldu, komada kaldı aylarca, kendine geldiği gün, sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etti. Bir gün ona dayanamayıp sordum, tüm bu olanlara rağmen nasıl böyle neşeli bir şekilde devam ediyorsun dedim, o da "insan hayattaysa, hep umut vardır." Dedi. Anladım ki teyzem annem ve babamla beraber umudunun bir kısmını da toprağa gömmüştü.
Beni görünce gözleri önce gözyaşıyla ışıldadı, sevindiğini anlamak zor değildi ama dudakları, ah o aşağıya dönük, mutsuzluğu simgeleyen kıvrımlar, hemen aşağıya döndü. Yapmaması gerektiğini biliyordu, kendini tutmaya çalışıyordu, bunu görüyordum ama başaramadı, boynuma sarılabilseydi yapardı, onun yerine bir bebekmişim gibi beni incitmeye çalışmaktan korktuğu belli bir halde başımı öptü, kokladı. Saçlarım damla damla ıslanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Garip Şeyler Oluyor (Devam edecek)
FantasySezgin Tanrıkulu başına gelen garip olayları anlatıyor. Bu hikayede adı geçen kişi ve kuruluşların gerçek hayatta var olan kişi ve kuruluşlarla alakası yoktur. "İkindi ışığı yerini akşam karanlığına bırakmak üzereydi ve çok güzeldi; ardından kıpkırm...