6 Şubat 2015- Düzenlendi
2. Bölüm
“Dizlerimi kendime doğru çekip ürkek gözlerle çevremi inceledim. Odada sadece aile yadigârı olduğu belli olan bir koltuk takımı ve üzerinde boş bir sürahiyle su bardağı olan ahşap bir orta sehpa dışında bir de üzerinde oturduğum bordo rengi solmuş, sert halı vardı.
Buraya nasıl geldiğimi, burada ne yaptığımı ya da sonrasında ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece burada, odanın bir köşesinde yok olmak istermiş gibi kendime sarılmış bir yandan alt dudağımı kemirerek ölümü bekleyen idam mahkûmları gibi oturuyordum. Gözlerimi karşımdaki boş duvara odaklamıştım ki aniden bir kadın içeri girdi.
Gözleriyle tüm odayı süzerken bir anlığına gözlerimiz buluştu. Tedirginlikle gözlerimi kaçırdım.
"Ah, merhaba,"dedi kadın yarı üzgün bir sesle. Simsiyah gözleri ve yine gözleriyle aynı renk olan dalgalı saçları vardı. Orta yaşlarda olduğunu tahmin edebiliyordum buna rağmen gözlerinde gördüğüm tecrübe ve yaşanmışlık hissi tıpkı yaşlı bir kadınınki gibiydi.
Kadına cevap vermedim. Dizlerime biraz daha sarılıp görünmez olmayı bir kez daha diledim. Kadın olduğum yere doğru gelip, hemen yanıma oturdu. Teni benimki gibi beyazdı, yakından bakınca bana benzediğini fark ettim.
"Üzgünüm," dedi sırtını dikleştirip düzgünce duvara yaslanırken. Başımı hafifçe ona doğru çevirip başka ne söyleyecek diye beklemeye başladım. "Ben aslında iyi biriyim. Yapmamam gereken şeyler yaptım ama benim seçimim değildi bunlar. Bana inanıyor musun?"
Başımı hafifçe onaylar gibi salladım, anlıyordum onu. Aynı şeyleri hissettiğim zamanlar olmuştu.
"İnsanları karanlık bir odaya kapatmak benim seçimim değildi. Onların duygularını, mutluluğunu çalmayı istemezdim. Ruhlarını sahiplenmek istemezdim," dedi biraz önce benim odaklanmış olduğum duvara bakarak. "Bir ruh emici olduğunu biliyorum, ben de öyleyim," diye ekledi.
Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra zamanı kısıtlanmış gibi konuşmaya devam etti.
"Ruh emicilerin kalpleri nasıldır biliyor musun," diye sordu ve cevap vermemi beklemeden devam etti "Tıpkı bir kavanoz gibi. İnsanların ruhlarını toplar ve bir kavanoza tıkarız. Sadece tıkarız ve işimiz biter. Bir faydası yok o ruhların. Sadece insanların hayatını mahvetmek için gönderilmişiz gibi."
Kadına hak verdim. Benim hissettiklerimi biliyordu. O da aynılarını yaşamıştı. Halinden nefret ediyordu, normal olmak istiyordu o da... İç çekip yeniden bakışlarımı duvara yönlendirdim.
"Aynı zamanda kolay kolay ölmez bir ruh emici. Belki de yüzyıllar boyunca yaşamış olanları vardır," kadın cebinden yeşil peçeteye sarılmış bir jilet çıkardı. "Ruh emiciler nasıl ölür biliyor musun," diye sordu ve ben cevap vermeden konuşmaya devam etti "Bir ruh emiciyi öldürmek için onun boynunu kesersin. Küçük bir kesik işe yarar ama derinden de kesebilirsin hatta kafasını da koparabilirsin. Böylece kavanozundaki tüm ruhlar dışarı çıkar, seninki de dâhil. Sonuç olarak,” dedi ve duraksadı. Başımı ona çevirince yeniden gözlerimiz buluştu. “ Ölürsün," diye ekledi hemen ardından dudaklarını birbirine bastırarak.
"Tuhaf," diye mırıldandım sessizliğimi bozarak.
"Görmek ister misin," diye sordu jileti boğazına dayayarak. Uzun zamandır dizlerime bağlamış olduğum kollarımı çözüp kendine zarar vermemesi için kadının elini tuttum. Ama o çoktan boğazına derin bir kesik atmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Bırak Ruhun Aşka Düşsün"
FantasiaKalbimiz tüm gücüyle kan pompalarken aslında yapmak istediği tek şey içinde barınan ve korumak istediği ruhu yaşatmaktı. Ruh korkardı, korkutmayı biliyorsan; ruh çalınabilirdi, çalmayı biliyorsan ve ruh avdı, çevresinde avcılar olan. © Telif hakları...