Multimedia: Maral DİNÇER & Ural
İyi okumalar...İnsanoğlu çıraktı,
ustası ise, sahibi olduğu cehennemin kapılarını çıraklarına açacak şeytandı."Pekala öyle olsun. Artık gitmek istiyorum sana senin gibi tekin olmayan bu sokağı bırakarak."
"Kelime oyunlarında iyi olduğunuz kadar saflıkta da çok iyisiniz Maral Hanım."
Başımı yana eğip gözlerimi kısarak "Saf? Ben kendime bile inanmıyorum. 21. yüzyılda saf kaldı mı acaba?"
Ellerini birbirine yavaşça vurup beni taktir edercesine "Haklısın! Evet, çok haklısın. Her geçen gün dünya şeytanın çıraklarıyla donatılıyor."
Gözleri üstümde gezinirken en son bu karanlıkta bile kendini göstermeyi başaran kara gözlerini gözlerime çıkardı "Ben gittiğim an o çıraklar başına sinek gibi üçüşürler, ayrıca bana öyle bakma, benim de kız kardeşim var. Bir daha gel demeyeceğim.."
Arkasını dönüp ilerlemeye başlayınca omuz silkip bende ters yöne doğru yürümeye başladım. Her geçen gün dünya şeytanın çıraklarıyla donatılıyor. Peki şeytan kimdi?
Arkamdan bana yetişen Baran hemen yanımda belirdi. İleriye doğru bakarak "Anlıyorum, biraz yürümeye ihtiyacın olabilir ve yolu uzatmak istedin?" onun görmeyeceğini bilsemde gözlerimi abartılı bir şekilde devirdim. Onu görmezlikten gelerek tahminime göre yirmi dakika boyunca beraber hiç konuşmadan benim yön verdiğim sokak aralarını dolaştık ve bilin bakalım ne oldu? Tabii ki ana yolu bulamadım.
Yürümeyi aniden kesince Baran'da bir adım ilerimde durdu. "Yoruldum madem sen de çok ısrar ettin o zaman beni bir seferlik olsun eve bırakabilirsin?" Şu an da onun mekanındaydık ve kazanan o oldu.
Cevap verme gereği duymadan bana arkasından gelmemi işaret ederek bulunduğumuz yerden biraz daha açık bir sokağa girdik.
Sonunda geldiğimizi belli eden kilit açma sesiyle arabaya yöneldim. Arabaya geçtiğimizde yandan bir kaçamak atıp kendimi güvene aldım çünkü Baran ona olan güvenimi sarsıyordu. Onu tanıyamıyordum.
Evimin önüne geldiğimizde sessiz geçen yoldan sonra hiçbir şey söylemeden inip hızlıca eve girdim. Evet, teşekkür de etmedim!
Kapının kilidini takıp tembel adımlarımla karanlık holden geçerek odama girdim ve girer girmez kapıyı kapatarak sırtımı kapıya verdim zor bir gündü fazlasıyla zor!
Her şey zordu bu hayatta özellikle de benim için. Bu cümle yanlış oldu. Hayat herkese zor, seviye olarak değişse bile. Terk edilmiştim adeta. Dayımla en son üç hafta önce görüşmüştük. Bu kadar mı değersizdim? Biri bana seni seviyorum dese hemen inanacak kadar sevgiye muhtaçtım, sanırım dayımların bana olan tavrını fazla abartmışım. Kendimi kandırmıştım!
Tabii zor olan tek şey hayat değildi insanlarda zordu. Dayım zor, yengem zor, Açelya zaten seviye atlamış ve Baran. O da zordu hem de fazlasıyla karmaşık ve çözülemeyen bir bulmaca gibi.
Belki de abartıyorum sonuçta aramızda dört yaş var ve bu hiçte az değil.
2.
Gecenin soğukluğu, yarı açık penceremden içeri dolmuş güneşe meydan okuyordu. Üşümüştüm çünkü bu soğuktan beni koruyacak olan pikem yere düşmüştü. Hemen göz kapaklarımı ovalayıp pikeyi üstüme alarak ısınmaya çalıştım.
Nihayet hafta sonu olmuştu bu zorlu haftanın yanında şu iki gün tatil bile bana çok iyi geliyordu. Telefonuma gelen mesajla beni tekrardan ısıtan pikeyi kenara iterek yatakta doğrulup mesajın kimin gönderdiğine baktım. Asya'dandı. İki gündür teyzesinde kalıyordu ve bu, evde sıkılmama neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYKIRIŞ
General Fiction"Oyunu kurallarına göre oynayacak mısın?" "Peki küçük hanım, sen kurallarını benim yazdığım bir oyunun içine girmeye hazır mısın?" "Oyununu bozmaya her zaman hazırım!"