Multimedia: Hira TEKİNİyi okumalar...
Başımı yumuşacık yastıktan kaldırıp içinde bulunduğum küçük odayı taradım. Kalbimin hızlandığını ve nefeslerimin düzensizleştiğini yok saymaya çalışarak pencerenin önüne geçtim her yer yeşillikti.
Tek bir bina bile yoktu.Odanın ahşap kapısını yavaşça araladım.
Ev gibi kapıda eskiydi. Kapının gıcırdaması eşliğinde küçük ev içinde sesin geldiği yeri takip ettim hemen dış kapının önünde oturmuş elindeki kahveyle bu muazzam doğayla iç içe geçmiş, kendi kendine şiir okuyan Hira ile karşılaştım. Arkası bana dönük olduğu için beni görmeden şiirine devam ediyordu."Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;.." şiirinin sonuna geldiğinde ben tamamladım
"Anlatamıyorum."Burukça gülümseyip "Çok güzel değil mi?"
Evet anlamında kafamı salladım ama onda çok ayrı bir yeri olduğu belliydi.
"Burası Karlasya'ya çok uzak Baran az sonra gelir seni götürmek için."Eski evin dış görüntüsüne kısaca göz gezdirdim. O kadar eskiydi ki birkaç yıla kadar çöküp gidecek gibiydi. Elimle evi işaret ederek "Bu ev kimin?" kahvesinden bir yudum alarak hoşnutsuzca gözlerini bana dikti. "Bu zavallı ev Baran'la benim ne yazık ki!"
Dudaklarımı yalayıp neden burada yaşadıklarını düşündüm. Maddi durumları gayet iyi gözüküyordu. Bunun başka bir nedeni olmalıydı. "Hep burada mı kalıyorsunuz?" sinirlendiği açıkça belliydi
"Evet! Ama bir gün bu sefil hayattan kurtulacağım." ayağa kalkıp omzuma çarparak eve geçti.Telefonumun sesi içeriden gelince büyük adımlarla içeri geçtim. Tek katlı evin sadece üç odası vardı. Salon derseniz o yoktu.
Az önce uyandığım odama geçip telefonumu alıp açacakken şarjım bitti. Arayan Ural'dı. Telefonu rastgele yatağa atıp karşı odadan gelen sese odaklandım.
"Hira kızım." odadan çıkıp karşı odaya ilerledim kapı aralıktı içeriden yaşı epeyce olan beyaz baş örtülü kadını gördüm. Uzun burnu ve küçülmüş fındık büyüklüğünde gözleri. Ve hayatın izlerini taşıyan yüzünde birikmiş kırışıklar. Yüzü acı içinde kıvranıyordu resmen. Kapıyı tamamen açıp yaşlı kadının önünde durdum. Yan odadan gelen yüksek sesli müzikten Hira onun sesini duymamış olmalıydı."Merhaba teyze." bakışlarını bana yöneltip hemen titreyen parmaklarıyla ufak masanın üzerinde duran hapı gösterdi.
"Su ile hapımı ver kızım." hemen dediklerini yapıp eline verdim.
Titrek elleriyle hapı açıp suyun yarısını dökerek yudumladı. Bardağı elinden alıp rahatlayan teyzenin önünde oturdum. Gözleri aynı Baran gibi kömür karasıydı."Sen kimsin kızım?" tertemiz yüzüne adeta nur inmişti. Bana tüm samimiyetiyle bakıyordu. "Ben Hira ve Baran'ın okul arkadaşıyım." zavallı buruşmuş ellerini saçıma getirip okşadı. Gözlerimi kapayarak bu şefkatin tadını doyasıya içime aldım. Ne kadar güzeldi hiç tanımadığım bu kadındaki şefkat.
"Onlar benim torunlarım. Kızımın hediyeleri bana." gözleri dolunca annelerinin vefat ettiğini anladım. Aceleci hareketlerle yastığının altından eskimiş bir fotoğraf çıkarıp bana uzattı.
Simsiyah saçları ve yine o kara gözler. Bu kızı olmalıydı. Baran tüm fiziki özelliklerini bu kadından almıştı. Bakışlarını hariç."Torunlarım çok küçüktü öldüğünde. Onlara benden başka bakacak kimseleri yoktu. Onları ben tek başına büyüttüm, bu evde."
Boğazımda yumru oluşurken gülümseyip ellerini ellerimin arasına aldım. "Kızınız çok şanslı." göz yaşları kuruyunca "Çocuklarım, onlar hakkında ne düşünüyorsun? Güzel yetiştirmiş miyim?"
Gözlerim büyürken bu yaşlı kadını mutlu etmek için Baran'ı dayım olarak, Hira'yı ise Asya olarak düşünüp anlatmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYKIRIŞ
General Fiction"Oyunu kurallarına göre oynayacak mısın?" "Peki küçük hanım, sen kurallarını benim yazdığım bir oyunun içine girmeye hazır mısın?" "Oyununu bozmaya her zaman hazırım!"