Multimedia : Maral DİNÇERİyi okumalar...
Başım hiç olmadığı kadar ağrıyordu iki elimi şakaklarıma koyup iyice bastırdım.
Evim yerine ıssız bir sokaktaydım, ellerimi indirip yavaşça ayağa kalkarak etrafa bakındım karanlık gökyüzünü ele geçirmiş ay ise onun aksine tüm parlaklığıyla göz kamaştırıyordu, yakınımda da bir sürü adam vardı hepsi bir kenara sızmış bana bakıyorlardı, neresiydi burası?
Başımın ağrımasını unutarak hızla etrafı gezmeye başladım. Bir an önce buradan ayrılmak istiyordum. Korku tüm ağrılarımı bastırırken üstümdeki hırkama daha çok sarıldım çünkü hava çok soğuktu.
Belki Asya bana yardım ederdi. Elimi ceplerime atıp telefonumu aradım ama yoktu! Çöp konteynırının yanından geçerken hiç beklemediğim anda kedinin cırlamasıyla boğazımdan gelen çığlığı yutup yerini hıçkırıklara bıraktım. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ve saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum.
Ara sokağın birinden çıkıp diğerine giriyordum koskoca labirentin içinde kaybolmuştum adeta.
Bana doğru gelen bir adam yanımda durunca korkuyla adama baktım üstü başı yırtıktı elinde ki içki şişesini ağzına götürüp yudumladıktan sonra "Buralar sana göre değil!" adam tekrar şişeyi kafasına geçirirken hızla onun yanından ayrıldım tabii ki de bana göre değildi burası.
Yine karşıma iki adam çıkınca siyah hırkamın şapkasını takıp onlardan uzak yürümeye başladım ama ben uzaklaştıkça onlar daha çok yakınlaştılar "Sende mi korkuyorsun aynı bizim gibi?" dudaklarım istemsiz aralanırken onlarında yanından ayrıldım.
Ahh! Bu gece hiç bitmeyecek miydi?
Anayolu aramaya çalıştıkça çok daha derinleşen sokaklara giriyordum.
Yerde sızan bir adam bana bakıp kalın çıkan kahkahası ile "Teslim olmaya mı geldin?" dedi anlamayarak adama bakarken "Polislere mi?" kahkahası artarken hayır anlamında kafasını salladı. Fısıldayarak "Polis tehlikeli değil ama o öyle!" adam son cümlesini de söyledikten sonra zar zor açtığı gözlerini kapatıp horlamaya başladı. Adamın kimden bahsettiğini anlamasam da yoluma devam ettim.
Kollarımı birbirine bağlayıp az ileride bulunan geniş sokağa girdim. Etrafımda dönerek yardım isteyebileceğim bir dükkan var mı diye baktım ama yoktu. Gözlerimi gökyüzüne çıkarıp yavaşça kapatarak sessizliği dinledim. Sessizdi ama ürkütücü bir sessizlikti bu, sanki o da bana ihanet etmişti, beni bir kapana sıkıştırmıştı kurtulması imkansız bir oyundaydım adeta...
Tekrar nereye gideceğimi bilmeksizin yoluma devam ettim elbette buradan kurtulacaktım sonsuza dek kalacak halim yoktu.
Az önce o kadar çok adam olmasına rağmen hepsini atlatmıştım şans mıydı yoksa başka bir şey mi? Gerçi hepsi baygındı bazıları doğru düzgün bile yürüyemiyordu.
Kaldırıma çıkıp başka bir sokağa gireceğim sıra da biri beni kolumdan sımsıkı tutup duvarla kendi arasına aldı. Çığlığım tüm sokağı doldururken beni tutanı göremiyordum çok fazla kenardaydık ve buraya en ufak bir ışık gelmiyordu. Lanet olsun az önce ne güzel herkesi atlattım diyordum!
"Yalvarırım bırak beni." gözümden akmaya başlayan yaşlar yeri boylarken eliyle yanağımdaki yaşı sildi ama yerine daha çok geliyordu her kimse dokunması bile beni korkutuyordu "Bırak beni lütfen." kendi sesimi bile duyamaz hale gelmiştim önümdeki saçlar yanağıma yapışırken eliyle saçlarımı geriye attı alnıma ise bıçak gibi saplanan ağrı şiddetli ağlamamın belirtisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYKIRIŞ
General Fiction"Oyunu kurallarına göre oynayacak mısın?" "Peki küçük hanım, sen kurallarını benim yazdığım bir oyunun içine girmeye hazır mısın?" "Oyununu bozmaya her zaman hazırım!"