--Bu diyarı hiç sevmedim, dedi. Johnson:
--Ben eşyalarımızın yanına gidiyorum. Siz kullanabileceğimiz eşyalar bulun Mark iyileşmek için böldüğü biftekleri aldı. Yedi ama tadı çok garip geldi. Johnson zar zor kaldırdığı küreği ile yığındaki toprakları kazdı. Bir sandık çıkarttı. İçine eşyaları koyacaktı ama sandık çok küçük geldi. Niye bu sandığa tüm zırhlar sığmadı diye düşünmeye başladı. Luke gezinirken kampçıların çadırını ve kamp eşyalarını buldu. Kardeşlerini çağırıp çadırı incelediler. Mark:
--Bu çadırı hangi malzemeden yapmışlar acaba ? Harita kadar ince ama tek parça gibi görünüyor. Kağıt gibi ama sanki yünden yapılmışa benziyor. Johnson:
--Bu diyarda halılar düşüp yan durabiliyor galiba. Çitler ile daha da düşmesin engellemişler. Bunu yapan çok zeki olmalı. Çitleri aynı bir çubuk gibi göstermeyi başarmış. Luke yerde bir çanta gördü. Çantayı alıp incelemeye başladı. Çantanın üzerinde bir yazı yazıyordu. Artık okuması daha iyi olduğu için sesli sesli okudu.
--Marşmelov. Bu ne demek acaba ? dedi ve çantanın ağzını aradı. Çantanın ağzı yoktu.
--Bu diyardakiler saydam bir malzemeden çanta yapıyor ve üzerine yazı yazabiliyorlar ama içini açmak için bir şey yapmıyorlar. Çok ilginç. Mark çantayı eline aldı. Etrafında açmak için kapak aradı ama yoktu. Sonra yere koyup üzerine taş kılıcını indirdi.
--Açmak için bir kapak yapmazlarsa bizde parçalarız, dedi. İçinden küçük köşesiz şeyler çıktı. Mark o şeylerin ne olduğunu anlamak için eline aldı. Yumuşaktı. Tutup çekmeye çalıştı. Johnson çantayı eline aldı ve tüm yazıları okumaya başladı. Mark incelerken ucundan ısırdı. Tadını beğenmişti. Ağzına attı. Johnson kardeşine bakıp:
--Nasıl onu yersin. Onun daha ne olduğunu bile bilmiyorsun. Çantada son kullanma tarihi yazıyor. Bu yemek değil, parçalanan bir alet. Mark yerden bir tane daha alıp ağzına attı. Marşmelovu çiğnerken:
--Ama lezzetli. Aynı şeker gibi hiç alete benzemiyor. Johnson çantada zehirli mi değil mi ? Ne işe yarıyor ? gibi soruların cevabını arıyordu. Luke bir çanta daha buldu. Bu çanta açılıyordu. İçinde köşesiz demirler vardı. Üzerinde balık resimleri vardı. Acaba bunu parçalayınca içinden balık mı çıkacaktı. İşe yarar bir şey aramaya devam etti. Üzerinde ateş resmi olan bir kutu, şeffaf bir kutuda yapraklar, büyük, ince resimli kitaplar, yarısı şeffaf kaplanmış çiğ et, üzerinde artı işareti olan beyaz bir kutu, esneyebilen su şişeleri, üzerinde gümüşçüne benzer bir şeyin resmi olan köşesiz uzun bir kutu, bir kutuda olta ve üzerinde cips yazan kutular vardı. Luke:
--Bu diyardakiler her şeyi başka bir şeyin içine koymayı çok seviyor galiba. Johnson yerdeki uyku tulumlarına bakıp:
--Bu diyardakiler tahta kesmeyi bilmedikleri için tahta koymadan yatak yapmışlar. Bunlarda nasıl uyuyabiliyorlar ? Mark elinde Marşmelov yığının oraya bakıyordu ki bir kitap yığının en üstüne düştü.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ 2: DÜNYA PORTALI
Bilim Kurgu*BİTTİ* Birinci kitap ile çok bağlantılı değildir. Üç kardeşin komik maceralarını okumanızı, yorum yapmanızı ve sevmenizi dilerim.