Planı kardeşlerine anlattı. Plana göre o tnt atan dev araçlardan birkaçını çalıp portalın içine doğru süreceklerdi ama bunu yapabilmek için o araçları kullanmayı bilmeleri, içindeki askerleri etkisiz hale getirmeli ve araçların portala sürebilmek için portala doğru bir yol yapmaları gerekiyordu.
Kardeşler neyi nasıl yapacaklarını düşünüyorken portal kör edici bir ışık saçarak patladı. Kardeşler ışıktan dolayı gözlerini kapıyordu. Beyaz ışık gecenin zifiri karanlığını aydınlatıyordu. Işık söndüğünde portal bölünmüştü. Kaç parçaya bölündüğünü sayamıyorlardı. Bir portal canavar atıp kapanıyor, yerine iki portal açılıyordu. Bazı portallar aşağı değil de yukarı dönük açılıyordu. Bu olaydan sonra hiçbir askerin akıl sağlığı düzelemeyecekti.
Kardeşler portalların nereye açıldığını kestirmeye çalışırken garip bir şey daha oldu. Bölünen tüm parçalar birden açıldı. İçlerinden su geliyordu. Galiba kendi dünyalarında da yağmur yağıyordu. Herkes canavarları unutmuş portalları seyretmeye başlamıştı. Yukarı dönük portallardan çıkan sular ilginç bir şekilde çıkabildikleri kadar yukarı çıkıyor, sonra hızları tükenince portala geri düşüyordu. Askerlerin dikkatleri dağılmışken zombi domuz gölün altından fırlamış, altın kılıcı ile askerlerin zırhlarını delip hepsini şişe geçiriyordu. Mark:
--Benim aklıma çok daha çılgınca bir fikir geldi... Getirdiğimiz kayışları örümceklere bağlayalım ve bir portalın önünde duralım. Örümcek saldıracak iken kaçarız ve örümcek sıçraması ile bizi öbür tarafa atacak kadar güç kazanırız.
--Bu çok çılgınca ve tehlikeli. Örümcek seni öldürebilir ya da sen geçerken portal kapanabilir.
--Ama daha iyi bir planımız yok. Luke aklına takılan bir şey var gibi şaşırarak:
--Şu taraftaki portal yere yakın. Niye yürüyerek girmiyoruz, dedi. Johnson:
--Artık daha iyi bir planımız var. Üç dediğimde aynı anda... bir... iki... üç...
Mark yine de yerde gördüğü kayışı eline aldı. Koşmaya başladılar. Onca ateşin ve patlamanın arasından koşarak portala vardılar. Patlamalardan ortaya saçılan topraklar üzerlerine düşüyor, yanlarından havayı delip geçen kurşun ve oklar onları ürpertiyordu. Yerdeki portala vardıklarında portalın sadece canavar ve yağmur fırlatmadığını, havayı da fırlattığını fark ettiler. Portala yaklaştıkça portaldan fışkıran hava onları geri itiyor, düşüp çamurlu toprağın üzerine bulanıyorlardı. Luke eline bir kütük aldı ve portalın içine doğru tüm gücü ile yürümeye çalıştı. Hava onu geri itiyordu. Ayaklarını yere sağlam basarak ilerlemeye çalışsa da çamurlu toprak kayıyor ya da ayağa yapışarak yürümesini zorlaştırıyordu. Luke üçüncü kez yere düştüğunde:
--Bu şekilde imkanı yok giremeyiz, dedi. Mark çılgınca planını uygulamaya karar verdi. Bir örümceğin boynuna kayışı geçirdi ve sert bir yumruk çaktı. Örümcek o korkunç suratını Mark'a çevirdi. Karanlıkta parıldayan kırmızı gözler kurbanına "sen bitin" ya da "son duanı et" der gibi Mark'a bakıyordu. Mark korkudan dilini ısırıyordu. Koluna doladığı kısa kayış ile kaçmaya çalıştı. İri cüsseli örümcek atlamaya hazırlanıyordu. Mark kaçamamıştı çünkü koluna doladığı kayış ile örümceği sürükleyemedi. Örümcek tüm güçlerini bacaklarına verdi ve atladı. Mark yana kaydı ama örümceğin kıllı iki bacağı yüzüne çarptı. Bir portalın önüne koştu. Saldırısı başarısız olan örümcek daha da öfkelenmiş Mark'ı kovalıyordu. Portalın önüne gelince:
--Hadi gel de beni al ! diye bağırmaya başladı. Örümcek yine atlamaya hazırlandı. Mark kaçmaya hazırlandı. Arkasından gelen hava çiçekli turist kıyafetini dalgalandırıyordu. Kardeşleri yokluğunu fark etmemişti. Luke sığınacak bir yer bulmuş, plan kuruyordu. Johnsonboş kitaba bir şeyler karalıyordu. Örümcek tüm gücü ile atladı. Mark yana kaçtı. Örümcek portala doğru uçuyordu.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ 2: DÜNYA PORTALI
Science Fiction*BİTTİ* Birinci kitap ile çok bağlantılı değildir. Üç kardeşin komik maceralarını okumanızı, yorum yapmanızı ve sevmenizi dilerim.